“gri gri gri…
sabah, sis, yağmur
bulut, bakış, hatıra
ben de bir şarkı yoktu sen okudun
bir ayna yoktu bende sen baktın
bereketli toprakların uykusunda bir köktüm
senin bakışınla yeşerdim yağmurlar yağmadan
gözlerinde bir şimşek çaktı bakışlarım ıslandı
yanakların yağmurdan ıslak, gözlerin güneşli
kurtlar doğuruyor, kuzuları kollayayım
sen gözlerinle beni okşasan
çoban değneğim tesirli bir silah olacak
sen gözlerinle beni okşa
çoban değneğim tesirli bir silah olacak
savaş bitince senin için taze incirler toplayacağım
seninle kalacağım
seninle okuyacağım
ve seni güneşli hayranlığında öpeceğim
eğer bulutlar izin verirse…”
Herhangi bir insan bizden uzaklaştıkça gözümüzde boyut olarak giderek küçülür; oysa çok sevdiğimiz biri bizden uzaklaştıkça büyür, büyür, büyür ve neredeyse her yeri kaplar.
Bu tezat, optik her türlü açıklamanın çuvalladığı yerdir.
Ben buyum, beni nasıl görüyorsanız oyum!” diye haykırdı adeta ayaktaki. “Ben değilim, beni gördüğünüz kadar değilim!” diye mırıldandı buna karşılık oturan