Millet doğmamış çocuklarına lüks evler ve arabalar alıyor. bizleri ise caretta caretta gibi bir kumsala bırakmışlar koskocaman denizde ekmeğimizi bulmaya çalışarak bir gün denizin sahibi olacağız hayalleriyle yaşatılıyoruz.
Artık kimse ellerinden çekip alınan özgürlüğün bedelini ödemeye cesaret edemiyor. Herkes tutkusuz, soluksuz, risksiz ve anlamını kendi elleriyle boşalttığı bir stabilin konfor alanında gününü gün ediyor. Duyguları ise tümden nötrleştirdiği bir hayatın çerçevesinde anlamsız olarak çırpınıyor.
Arzuların ve fikirlerin yalnızca bilincin ölçüsünde var olabilir. O halde; fikir ve arzularının kendiliğindenliği yoktur. Düşüncelerin tanrısal bir boyutta zihninde yer alabilmesi toplumsal bir inşaanın meyvesidir.
Seçemediğiniz, sorgulamaya bile cüret edemediğiniz değerlerinizi hayatlarınızın ayrılmaz birer parçası olarak görerek ölümü kutsayacak kadar fanatikleşebiliyorsunuz. Değerleriniz ise özü gereği: yaşatmayı ve insanca bir yaşamı değil, öldürmeyi, farklı kimlikleri ötekileştirmeyi normalleştiriyor.
Anlama,kavrama, idrak olmadigi takdirde buralara duygu doluyor. Ne kadar sığ, ezbere biliyorsak bunlarin altı duygu ile doluyor. Dolayisiyla saglikli düşünme, mantik yok oluyor bir cesit hipnoz hali olusuyor..
Toplumlar: önyargı ve kahramanlık masallarını henüz biçimlenmemiş zihinlere aktararak varolabilirler. Bu sayede kendisinden olmayana düşman, kindar ve faşist kitleler yaratılır.
Daha sonra ise bu nesillerin öğrendikleri tüm her şeyin doğru olduğu, tek realiteye kendi toplumlarının sahip olduğu inancıyla kavrulur dururlar.
Sonra ne mi olur ? Kendilerine bol bol terörist yaratırlar. Terörist kavramı neden ulusal sınırların ortaya çıktığı bir dönemde yaratılmıştır ? Aslında sebebi basit. Ulusal sınırların kuralları antidemokratiktir. Azınlığın reddi varolmadan yaşayamaz, yaşayabilmesi için kendisinden düşük kabul ettiği asilere ihtiyaç duyar.