“İyiliğin ilk karşılığı, o iyiliği yapabilmiş olmaktır. O iyiliği yapan insana yaşattığı duygudur. Aslında başka bir karşılığa gerek bırakmayacak kadar etkili ve isabetli bir karşılıktır bu. Manevi ve kalbî bir ödüldür.”
“Sadece mutlu olmak için yıla çıkan insan, bu uğurda kendisine stres oluşturabilecek arzularını gerçekleştirmesine engel olabilecek her şeyi -Yaratıcı’yı bile- denklemin dışında tuttuğu halde neden daha mutsuzdur?”
“Gözün göze, ruhun ruha değdiği, her iki tarafında diğerlerine kalbini hesapsız açabildiği anlar. Buluşma anları, derin ruhsal temastır. İnsanın derinden görüldüğünü, hissedildiğini, kabul edildiğini ve anlaşıldığını hissettiği anlardır…”
Daha önce okuduğum peygamber kıssalarının neredeyse tamamında peygamberlerimizin ismet sıfatlarından ve kendilerine has mucizelerinden dolayı, insan üstü anlatım dili mevcuttu. Fakat bu eserde Fatma hoca harika bir empati dili ile bize kıssayı anlatmakta. Sadece Hz. Yusuf’un karakteri, karşılaştığı güçlükleri değil, Hz. Yakub’un ebeveyn rolü ve diğer çocuklarını Fatma hocanın anlatımı ile daha iyi kavradığıma inanıyorum. Allah ondan razı olsun…
En Güzel KıssaFatma Bayram · Timaş Yayınları · 2023270 okunma
“Ya Rabbi dokuz yüz elli yıllık hizmetimin karşılığında şu gemiyi kaşla göz arasında şurada sen yapıversen de bir de beni bu insanlara alay konusu etmesen.” dedi mi Hz. Nuh? Demedi.
Peki üzerimize düşen vazifeler karşısında biz ne yapıyoruz?
“Bir düşüncenin çıkagelişi sevdiğimiz birisinin teşrifi gibidir. Bu düşünceyi hiçbir zaman unutmayacağımızı ve bu sevilen kimsenin asla bize kayıtsız hale gelmeyeceğini zannederiz. Fakat gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Eğer onu yazarak zaptı rapt altına almaz isek en gizem düşünce bir daha ele geçirilemez biçimde unutulma ve eğer o sevgiliyle evlenmez isek terk edilme tehlikesi altındandır…”
“Bir insan her zaman oturup okuyabilir, fakat düşünemez. Düşünceler de insanlar gibidir: onları canımız istediğimiz zaman çağıramayız, teşrif edip gelinceye kadar onları beklememiz gerekir…”
“Hayatlarını okuyarak geçirenler ve bilgeliklerini kitaplardan elde edenler, bir ülke hakkındaki tam be doğru bilgiyi seyyahların anlattıklarından elde etmeye çalışanlara benzer.” Bu insanlar bir çok şey hakkında bir yığın şey söylerler; ama aslında ülkenin gerçek durumu hakkında açık, doğru ve tutarlı bir bilgiye sahip değillerdir. Fakat hayatlarını düşünerek geçirenler, o ülkeyi gezip görmüş, orada bizzat yaşamış olanlarla benzerler; sadece onlar bunların anlattığı şeyin ne olduğunu gerçekten bilirler, oradaki şeylere dair kendi içinde tutarlı ve kapsamlı bir bilgiye sahiptirler ve bunların özüne vakıftırlar.”