"Eğer bir gün bir kitap yazsaydım böyle bir kitap yazardım."
Her Mustafa Kutlu okumamdan sonra bu cümleyi kurarım içimden, bu sefer daha sesli kurdum. Oysa ben çok değil bir sene önce hiç Kutlu okumamış bir insandım. Yine geçen sene bu zamanlar yeni bir kitabı çıkmıştı
Jung: " Dünyada bazı şeyler yanlış gidiyorsa bu, bireyde bir şeyler yanlış gidiyor, dolayısıyla bende de bir yanlışlık var demektir. Bu yüzden, eğer duyarlı biriysem önce kendimi düzeltmeliyim."
Yaşantılarımıza dikkatle bakıldığında, pek çok şeyi, saati ayarlamış olduğumuz zamanda değil de "eşref saati" geldiğinde gerçekleştirebildiğimizi görebiliriz.
İnsanlar, birbirlerine kendi senaryoları doğrultusunda roller verip, karşılarındakilerden bu rolleri gerçekleştirmesini bekler oldular. Sonuç, düş kırıklıkları, kızgınlıklar ve kendimizden kaynaklandığını bir türlü kavrayamadığımız yalnızlık.
Anlaşılabilme umudunu tüketen insanlar, dünyayla ilişkilerini beğenilme üzerine kurma eğiliminde oluyorlar, kurtulması güç bir tuzağa düştüklerini fark edemeden. Çünkü, beğenilmeyi merkez alan bir dünya, insanın kendi içindeki giderek daha sıkı kilitlenmesine ve çıkışı bulunmayan bir yalnızlığa gömülmesine neden olabilir. Dolayısıyla, kendini var edebilmesinin tek yolu da beğenilmenin sürekliliğini sağlamaya yönelik bir hayat tarzı. Beğenilme öylesine güç bir iptila ki ihtiyaç karşılanmadığında yaşanabilecek bozgundan kaçınmak için sergilenmekte olan performansın aralıksız sürdürülmesi zorunlu hale gelir.
Bunun sonucu olarak, hayatını beğenilme üzerine kuran insanların derininde, çoğu zaman dışarıdan fark edilemeyecek kadar iyi maskelenmiş bir depresyon yaşanır.