Aslında buraya kelimeleri ardı sıra yazmak isterken bunu bir yandanda yapmak istemiyorum .İnsan degişmiyorsa gelişmiyordur düşüncesine saplanıp kalmışım , senin değişebileceğine inancımı tıpkı babamın alacağı oyuncaktan umudumu kesmiş gibi kestim. Senin bedeninin bir kalbe sahip olduğuna inancimi şu sıralar sigara ve kaçak çay eşliğinde karanlık odamda idam edip edip yargılıyorum...
Yakın olsaydım keşke yakın..!
Düşmanların istilası altında kalırken yüreğin ,
Vücudumu siper edecek kadar yakın.
Mehmet Akif siper gövdeni derken siper et dediği vatanım sen gövdesi ben olacak kadar yakın.
Dertlerini sirtlayip senden uzaklara götürecek kadar yakın.
Düştüğümde kanayan dizime dokunabilecegin kadar sana yakın ...
’Aşk denen şey bazen yürür, bazen uçar; bazen koşar biriyle birlikte; bir başkasıyla ölümcül yürüyüşe çıkar; üçüncüyü buzdan heykele çevirir; dördüncüyü atar alevlerin içine. Birini yaralar; öldürür ötekini. Aynı andan çakıp sönen bir şimşeğe benzer. Geceleyin saklar şafakta zapt edilecek olan kaleyi. Çünkü dayanacak güç yoktur karşısında.’’
Sanki uzun bir yolculuktayim ,
Freni patlamış bir tren misali , nereye gittiğimi bilmiyorum .
Veda ediyorum çiçekleri umudum gibi kurumuş bu kasabaya ...
Defalarca kirildigim caddelere , üstü başı sen olması sokaklarin mezarına bir karanfil bırakıyorum giderken ,
Yoklugumu bırakıyorum ilk tanıştigimiz sokağa , kirilmis kalbimi bırakıyorum sokak lambasının yanına ...
Karşılaşırsa duygularin yokluğuma , kirilmis kalbimi hatırla...