Hemen hepimizin çocukluğunda yaz tatillerinde camiye gitme,yahut farklı ortamlarda Kur’an’a başlama hatıraları vardır zihninde. Şimdilerde bunun çok doğru olmadığı yahut eksik kaldığı kanaatindeyim. İyi niyetle de olsa bizlere empoze edilen şey farklı düşüncelere gebe kalmış sanki. Zira bir yandan kış boyunca okula gitmek bir rutine dönüşürken diğer yandan da yazın dini bir alt yapı oluşturmak için çabaladık durduk. Sanki ikisini de farklı bir zamana hapsedip durmuşuz. Belki de bundandır büyüdükçe dini hayatımızın merkezi haline getiremeyişimiz, dünyaya ait emellerimizde dini bir kenara koyuşumuz, din ve dünyayı birlikte idare edemeyişimiz .!.
Muttaki kimselerin alâmeti, sevdiği kimselerle arasında bir ayrılık olursa, onun arkasından güzel konuşmak, onda gördüğü kötülükleri saklayıp gizlemek, kendisinden irtibat ve ilgisini kesene güler yüzle davranmaktır.
Şerefli kimsenin bittiğinde sevgisi;
Gizler kötülükleri, söyler hep iyilikleri.
Alçak kimse ise, bitince menfaati;
Gizler iyilikleri, açar hep kabahati
“Vahyin ilk emri nedir?" sorusuna yekten "Oku!" diyerek atılanlar dahi, Nübüvvetin (sav) ilk ikrarı nedir?" sorusuna cevap bulamıyorlardı. "İlk Hadis-i Şerif nedir?" misali bir idrakim olmadığı için bu sualle karşılaşınca ben de şaşırmıştım. Çelebi izah edince
Efendimiz (sav), Nur Dağı Hira Mağarasında Cebrail ile ilk kez karşılaştığında "Oku!" emrine mukabil "Bilmiyorum!" dememiş miydi? Bu ikrar, Son Nübüvvetin ilk beyanıydı.
"Bilmiyorum!.."
İlmin Şehri (sav) ilahi bilgilenmeye dair ilk ikrarına "Bilmiyorum" ile başlamışken, iki kelam dinleyip "Biliyorum!" iddiasına bürünmenin şeytaniliğinden Rabbime sığınıyorum.
Ayşe insan hâl lisanıyla bir çok insanla hayırlı bir başlangıç yapıyor ve yine insan hâl diliyle bir çok insanla başlangıç yapmadan uzak kalıyor.
(beden diliyle birçok insanın yaklaşmasına izin vermeyiz)