20.yüzyılın ikinci çeyreğinde edebi dinamikler göz önüne alındığında tarzı her ne kadar Orhan Veli'nin tabiriyle 'garip'sense de günümüz perspektifinden bakınca mısralara sınır çizmenin, belirli kalıplara sığdırmaya çalışmanın şiirin maneviyatından iğne ucu kadar dahi olsa feragat ettirdiğini hissedebiliyoruz. Ağdalı ve basmakalıp cümlelerdense görünüşte basit fakat her birimizin iç dünyasında ayrı noktalara değinen, bizi bambaşka coğrafyalara sürükleyen şiir olması gerekendir. Bunu kitabın ilk sayfalarındaki şekil kaygısıyla yazılan Oartys, Odamda şiirleri ile serbest tarzda yazılmış Kitabe-i Seng-i Mezar, İstanbul'u dinliyorum şiirleri arasında kıyaslama yaparak daha iyi anlayabilirsiniz. Birincisi rüzgarı maddi olarak tanımlarken diğeri ılık rüzgarın şakaklarınıza değdiği andaki hazzı yaşatıyor adeta size. Üstad'ın hayat sahnesinden erken ayrılışı tüm şiirseverler için büyük kayıp. Düşünsenize olgunluk dönemini görebilseydik kaleminden neler dökülecekti hayatlarımıza...