Anksiyete çağımızın belası... mı?
Kierkegaard, "Kaygıyı bilmeyi öğrenmek, kaygıyı bilmeyerek ya da onun altına girerek yok olmaya gitmeyecekse, her insanın yüzleşmesi gereken bir maceradır" diye yazmıştı. "Öyleyse, kaygı içinde olmayı haklı olarak öğrenen kişi, en önemli şeyi öğrenmiştir." Kaygı içinde olmayı doğru bir şekilde öğrenmek.
Kaygı hakkında konuşurken neden bahsediyoruz? Kime sorduğunuza bağlı. Kierkegaard'a göre kaygı manevi ve felsefi bir sorun, belirgin bir doğrudan nedeni olmayan belirsiz ama kaçınılmaz bir huzursuzluktu. Karl Jaspers için “genellikle güçlü bir huzursuzluk duygusuyla bağlantılıydı… birinin bir şeyi… bitirmediği hissi”
Amerikalı psikiyatrist Sullivan, kaygının “kişinin özsaygısı tehdit edildiğinde yaşadığı şey” olduğunu yazmıştır.
Robert Jay Lifton, benzer şekilde kaygıyı “kendiliğin canlılığına yönelik bir tehditten ya da daha ciddi olarak, yaşamın parçalanması beklentisinden kaynaklanan bir önsezi duygusu” olarak tanımlar.
Freud, benlik saygımıza veya benlik kavramımıza yönelik tehditlerin, genellikle fiziksel sağlığımıza yönelik tehditlerden çok daha fazla endişeye neden olabileceğini gözlemlemiştir.