Cihan harbinin unutulmuş detaylarına ışık tutan bir eser. Bir tarafta Avrupa'nın dünyanın her yanına yayılan ajanları, diğer yanda ise vatanı için ölmeyi göze almış Osmanlı askerleri.
1800'lerden beri süregelen savaş teknolojilerinin gelişmesi ile I. Dünya Savaşı kaçınılmazdı. Ancak bu savaş sadece top ya da tüfek ile kazanılamazdı. Bütün devletler müthiş bir hızla istihbarat sistemlerini ideolojilerini yaymaları için çeşitli coğrafyalara göndermiştir. Bunun en büyük örneği ise ismi sıklıkla geçen Lawrence'dir. Fakat buna karşı adeta etkili bir saldırı gerçekleştirmek için Osmanlı Devleti, Teşkilat-ı Mahsusa formülünü ön plana atmıştır.
Teşkilat-ı Mahsusa sadece dış güçlerin istihbarat çalışmalarına karşı çalışmamış, dönemin şartlarından dolayı devletin içindeki yerli ve yabancı casusları da temizlemek için büyük bir çaba sarf etmiştir.
Bu eserde ayrıca Osmanlı-İngiliz ve Osmanlı-Almanya ilişkilerini belgeleriyle detaylı bir şekilde inceleyerek cihan harbi öncesindeki atmosferin gözümüzde canlanmasında katkıda bulunmuştur.
Yazarında ifade ettiği gibi I. Dünya savaşından sonraki İstiklal Harbi mücadelenin bitmediğini gösteriyordu. Çünkü bu coğrafya için savaş sonun başlangıcıdır.