Gorbaçov yılları… Özgürlük ve kuponlar. Karneler… kuponlar… Her şey için ekmekten hububata ve çoraplara dek her şeye. Beş-altı saat kuyrukta beklerdik… Ama kitapla, daha önce alamadığın bir kitapta beklersin ve akşamleyin de daha önce yasak olan, on yıl rafta durmuş olan bir filmi göstereceğini bilirsin. Ne keyif!
Yılın her vakti aynı botları giyerdik, aynı ceket, aynı pantolon. Bizi eski Spartalı genç savaşçılar gibi yetiştirirlerdi: Eğer Vatan emrederse, elini taşın altına korsun.
Salam; her şeyin çıkış noktası. Bizde salama varoluşsal bir aşk duyulur… Tanrılara ölüm! Fabrikalar işçilerin! Toprak köylülerin! Nehirler kunduzların!
Dükkanlarda salam göründü, herkes bakmaya koştu. Fiyatını gördüler! Böylece hayatımıza kapitalizm girdi.
“Şiddetin dünyasını yıkacağız/ temeline kadar, sonra da/ biz kendi dünyamızı, biz kendi yeni dünyamızı inşa edeceğiz. Kimse olmayanlar her şey olacak…”
Yaşlıyım...Çok uzun zamandır.... Ama yaşlılık; bu da ilginç bir şey. İnsanın hayvan olduğunu anlıyorsun.... Birden kendinde bu hayvanı fazlasıyla görüyorsun....Ranevskaya’nın dediği gibi, doğum günü pastasındaki mumların pastadan daha pahalı olduğu, sidiğin yarısının analize gittiği bir zaman bu.
Özgürlük peşinde koşmadılar, kot pantolon peşinde koştular... süpermarket peşinde... Parlak paketler aldık. Artık dükkânlar her şeyle dolu. Bolluk var. Ama sosis dağlarının mutlulukla bir alakası yok.
..kimse hayatta kalacaklarına inanmamış; evi unutmuşlar. Kimine beş-altı yıl verilmiş, kimine on-on beş yıl. Kimseyi hatırlamamışlar ne eş, ne çocuk. Ne anne ne baba.
“Eğer hatırlamaya başlarsan hayatta kalamazsın” derdi babam.
Biz onu bekliyorduk oysa..