Keşke bir palmiye altında otursa, kaplumbağaları seyretse, o cehennemi unutmak için yapsa bunları. Gözlerinde hep cehennem var. Işık yok, Işık görmüyorum onlarda.
İnsanlara bakıyorum bir yandan, onlardan biriymişim gibi hissetmiyorum..
Asker: “Uzaya gidiyoruz ama patates soyma makinesi yapamamışlar mı?” Çavuş: “Orduda, asker, her şey var. Patates soyma makinesi de var, o da sensin. En son model.”
Benim çalışma odamda Lenin'in tüm toplu eserleri vardı... elli beş cilt... Ama kim onu gerçekten okudu? Enstitülerde sınavlardan önce karıştırdık: "Din halkın afyonudur" ve "Her tanrıcılık ölü seviciliktir."
Yakın bir zamanda oldu, ama başka bir çağda...Başka bir ülkede... Orada kaldı bizim naifliğimiz, romantizmimiz. Güvenimiz. Hatırlamak istemeyenler var, çünkü tatsız geliyor böyle bir sürü altüst oluşlar yaşamış olmamız. Ama kim söylemiş hiçbir şeyin değişmediğini?
Hepimiz aynıydık. Çalıştık çabaladık! Servet yaptık! Hayatımız boyunca, bir gün iyi yaşayacağımıza inandık. Yalan! Büyük bir yalan! Hayat... En iyisi hatırlamamak... Sabrettik, çalıştık, acı çektik. Şimdi ise yaşamıyoruz artık, gün geçiriyoruz.