Merhabalar arkadaşlar sizlere uzun bir aradan sonra yeni bir kitap ile karşınızdayım.
İtiraf etmeliyim ki benim için okuması uzun ve biraz da zor olan bir kitaptı.
Kapağında yazdığı cümle beni kitaba çekmişti aslında "Kokuşmuş adalete ithafen; çürüyen çağın romanı." Maalesef bizim çağımızin romanı. #çürüme
İlk saflarda ne yapmaya çalıştıklarını kavrayamadiğım Öncü ve arkadaşı Masum.
Bu iki karakter olmayan adeleti sağlamak isteyen bir örgütün içerisinde . Kendi iç huzurlarını bulmak. Kitabın içerisinde iç hesaplaşmalarını İkilinin birbirini çıldırtan hareketlerini okuyoruz. Daha çok felsefik biraz psikolojik alt konu olarak birazcık da siyaset eklemiş yazarımız romanına. Zorlanarak okumamın sebebi hayatın gerçekliğini adaletin bu şekilde olmaması gerektiğini görmüş olmamdır.
Aslında kitabı elime aldığımda isminden dolayı kanlı savaşli sahneler böyle bir roman okuyacağımi düşünmüştüm.
Kitabı ismine göre yorumla huyumdan vazgeçmem gerekiyor galiba Çoğu zaman bu tuzağa düşüyorum .
Gelelim kitabımıza kitabımız gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek yazılmış bunu belirtmek isterim.
1916 yılının kış mevsiminin son günlerinde evlerine yapılan saldırı ile artık dayanamaz hale gelen hayatlarını sonlandırmak için göç ederler Avcı Osman ve ailesi.
Hatay'ın Dörtyol ilçesine gelerek burada kumarhane işletmeciliği yaparak geçinmeye başlarlar.
Kumarın her türlü hilesini tuzağını en usta şekilde öğrenip öğretiyor burada.
Kadir sonrasında yamyam olacak kişi Avcı Osman'ın oğlu bu kumarhanede büyümüş her anı orada geçmiş .
Ama bir gün bir Müşterinin halinden öyle etkilenir ki o an hayran olduğu büyülendiği işin insanlara neler yaptığını görür ve karar verir o bu işi devam ettirmeyecek.
Çalışıp çabalayıp üniversitesi kazanacak ve kendi yolunu çizecek.
Öylede yaptı üniversitesi sınavını kazandı. Orada Avcısı Ömer ile tanışacagını bilmeden...
Konuşma aynen şöyleydi:
Mert "Asya!"diyordu.
Küçük kız" Buradan çıkamıyorum. Lütfen bana yardım et. Arkadaşım orada olması lazım. Bana yardım getirmek için birilerini bulmaya gitmişti."'diye merakını dile getiri- yordu.
"Merak etme, Seni kurtaracağım, seni nasıl unutabilirim," diyordu Mert. Ardından ise kayıt cihazı yere düşmüştü.
Mert, duyduğu konuşmaları asla hatırlamıyordu. Sanki bu konuşmaları kendisi değil bir başkası yapmıştı.
Kahramanımız Mert 10 yıl sonra kendi kasabasına annesinin yaşadığı eve gelir. Tek başına kimseyi tanımıyor sadece kız kardeşi bulunuyor bu kasabada ama ayrı evlerde. Bir gün karnını doyurmak için bir pastaneye oturuyor ve karşıda bulunan kapatılmış fakat hala güvenlik görevlisi tarafından korunan lunapark dikkatini çekiyor. Kahramanımız bu parkı soruyor ve ona yaklaşmaması gerektiği söyleniyor. O lunaparkta küçük bir kız kayboluyor ve bir gizem olarak yıllarca ora kapalı kalıyor.
Bunu merak ediyor ve peşine düşmek istiyor Mert. Hem günlük tutuyor hem de ses kaydına alıyor günlük yaşantılarını. Lunaparkta eskiden deneyler yapıldığını öğreniyor ve bir gece gizlice lunaparka giriyor. Ses kayıt cihazı elinde olanları anlık kaydediyor. Çok uzun sürmüyor ilk keşfi ve hemen eve dönüp kaydettiği sesi dinleyip defterine geçirmek isterken . Aslında hiç yapmadığı bir konuşmayı ve o an orada olmayan biriyle kısa bir konuşmasının olduğunu görüyor. Ama o gece o lunaparkta yalnızdı buna emindi ve bu ses kaydındaki o kişi ile bu konuşmayı hiç yapmamıştı. Neler oluyordu bunu kesinlikle çözmesi gerekiyor ama nasıl?
İnsan diye düşündü, insan esasen yerleri özlemiyormuş. O yerleri özlemesinin sebebi içinde sevdiği insanlar olduğu içinmiş içindeki insanlar yabancı olunca, mekânlar da yabancılaşırmış. Şimdi buradan bir çocukluk arkadaşı çıkmadığında, onunla karşılaşma umudu olmadığında ne yapayım Tarabya'yı ben. Şimdi buradan anneme gitme umudu olmadığında, ne yapayım bu yerleri. Ve şimdi buradan içi çocukluk arkadaşlarımla dolu olmayan bir kafeye gelmenin ne anlamı var? İnsan selamlaşacağı, geçmişini bildiği, sevdiği ve hatta nefret ettiği, hakkında bir şeyler konuşabileceği, tanıdık yüzlerin olduğu mekânlardan zevk alırmış ancak.
İnsanı en çok ne yıkar bilir misin? Hiç beklemediği birinden gelen, ondan yana olmayan bir karar yıkar. Ve bir ka yıkılan insan artık yıkılmaz. Çünkü artık umursamaz olumsuz kararları, umursamaz ihanetleri. Umursamayan insan daha beklentisiz yaşar. İşte mutluluk değil belki ama huzur da ondan sonra gelir insana, yani birinden veya birilerinden beklentiyi sonlandırdığında, kaygısız olur insan, kaygısız olunca da huzurlu olur. Düşün bir, insan vazgeçmez dediği nelerden vazgeçmiş, vazgeçmek zorunda kalmış. İnatla yük taşıyan katırlar gibi birdenbire durup inat ederek tek adım atmamış, artık kimse o yükü ona taşıtamamış. Gözlemleme din mi hayatlarında böyle şeyler? Belki de başarıya çok yakınsın kim bilir?
Yazarımız harika bir anlatım ile hem toplumsal sorunlarımızdan hem de insanların bulundukları yaşam alanlarının farklılıklarından bahsediyor.
Kahramanımız kendi hayatında boşlukta olan bir kişi. Tamer Arslanoğlu bir gün hiç beklemediği bir anda bir trafik kazası sonucu yoğun bakıma mahkum kalıyor. Dışarıdan bakanlar için bir yoğun bakım ama kendi içinde zaman yolculuğu.
Zaman yolculuğundan daha çok hayatlar yolculuğu.
Bir zaman pazarlamaci Tamer Aslan
Bir dönem bakıyor Vali
Bir bakıyor evsiz barksiz sokakta yaşayan bir Tamer.
Bu hayatlar içerisinde dolanırken neyi bulmayı amaçlıyor. Bu yaşamlar içerisinde nasıl bir yol izliyor kitabı okudukça merak uyandıran konular.
Hayatlar arasında gezerken biz kendimizi kaybedeceğiz Tamer Arslanoğlu kendini bulacak. O zaman buyrun beraber yolculuk yapalım
Doğal yaşam alanlarını daralttıkça daralttık ve pek efsanede başrolü oynatsak da gerçek dünyada avlanacak alan bırakmadığımız kurtlara, "sürülerimize zarar veriyorlar diye düşman olduk. Üstüne bir de "canavar" adını taktik. Zavallı kurtlar, hayatlarını sürdürebilmek için çaresizce köy- lere ve kasabalara kadar inip orada bulabildikleriyle hayatta kalmaya çalışmakta; verdikleri zararın durumuna göre peşlerine düşen insanlardan kurtulmak için ıssızlığa, dolayısıyla açlığa sığınmak zorunda kalmaktalar.
Evet arkadaşlar benzerini okumadığım bir tür ile geldim okurken tahmin yapmaya çalışmak bir an önce okuyup hangisinden bahsediyor diye düşünmek heyecanlı oldu. İsminden dolayı önce polisiye insanların sıradışı şekilde yaptığı cinayetlerden bahsediyor gibi düşündüm ama aslında öyle değilmiş.
Hayvanlara insanı özellikler yükleyerek anlatılan bir çok hikaye kitap okumuşuzdur. Ama siz hiç insanlara hayvani özellikler yüklenerek yazılan bir kitap okudunuz mu. Bence bu kitabı okumalısınız. Hayvanlar alemini insanlar üzerinde anlatmak çok farklı bir fikir nereden nasıl esinlenmiş yazarımız bilmiyorum.