“Pencereden bakarım; bütün tarla ayaz olmuş, ince sonbahar kırağısıyla kaplanmış çıplak dallar, yaprak gibi ince bir buzla örtülmüş göl; gölün üzerinden beyaz bir duman yükseliyor, neşeli kuşlar bağrışıyor. Güneş parlak ışınlar saçıyor dört bir yana ve ışınlar cam gibi ince buzda kırılıyor. Aydınlık, parlak, neşeli! Sobada yine ateş titreşiyor; semaverin başına oturuyoruz, geceleyin üşümüş kara köpeğimiz Polkan bize pencereden bakıyor ve davetkâr bir şekilde kuyruk sallıyor. Bir köylü geçiyor pencerenin kıyısından dinç bir atın üstünde, ormana odun toplamaya gidiyor. Herkes öyle hoşnut, öyle neşeli ki!.. Ah, ne kadar altın bir çocukluktu benimki!..”