Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Samet altun

Ben senin gibi çocukluğumdan beri öykü yazsaydım boynuma siyah bir bez dolardım, yazarlar hep bir şeyin yasını tutuyormuş gibi gelmiştir bana...
Sayfa 39
Reklam
Burada çalışmanın itici gücünün gelir, para gereksinimini veya kâr arzusu olduğunu düşünüyorsunuz sizler; ama paranın olmadığı bir yerde gerçek dürtüler belki daha açık çıkar ortaya. İnsanlar bir şeyler yapmaktan hoşlanırlar.
Zorlama düzeni sağlamanın en etkisiz yoludur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Varolmanın yasası mücadeledir: Rekabet, zayıf olanın elenmesi, sağ kalmak için amansız bir savaş.
Burayı seçtim, çünkü sizin Thu'da bunu istediğinizi sanmıyorum. Bizden korkuyorsunuz siz. Devrimi, eski devrimi, gerçek devrimi, sizin başlayıp da yarım bıraktığınız, adalet için devrimi geri getirebileceğimizden korkuyorsunuz. Burada, A-İo'da benden daha az korkuyorlar, çünkü devrimi unutmuşlar. Artık ona inanmıyorlar, insanların yeterince şeye sahip olurlarsa hapiste yaşamaya razı olacaklarını düşünüyorlar.
Reklam
Bir insan ne kadar zeki olursa olsun, nasıl göreceğini bilmediği bir şeyi göremez.
Ama nasıl ki gelecek kesin olarak geçmişe dönüşüyorsa, geçmiş de geleceğe dönüşür. Yadsımak başaramamaktır.
Düşüncenin doğasında iletilmek vardır: yazılmak, konuşulmak, gerçekleştirilmek. Düşünce çimen gibidir. Işığı arar, kalabalıkları sever, melezlenmek için can atar, üzerine basıldıkça daha iyi büyür.
Hedefler mi ? Hedefler kültürün içindedir, havanın içindedir. Siz onları solursunuz. Beraber büyüdüğüm bütün delikanlılar aynı hedefleri soludular.
İşte en kötüsü de bu ya! Hayat, doğru cevapları olmayan bir sınav. Her şeyi en baştan yeniden yaşama şansım olsaydı yine aynı şeyleri yapar, ayni yanlışları tekrarladım.
Reklam
Hayatımın nasıl aktığını düşündükçe kendimi ihanete uğramış ya da oyuna gelmiş gibi hissediyorum; sanki göklerdeki biri bana bir oyun oynuyor, sanki bütün hayatım boyunca yanlış melodiyle dans edip durmuşum.
Benim teşhisime göre bu adam ruhunu özgürlüğe kavuşturmanın özlemi içinde, ama inanç zincirlerini kıramıyor. Kendini kandırıyor: Seçim yapıyor, ama yaptığı seçimdeki adam olmayı reddediyor. Istırap içinde olduğunu biliyor, ama yanlış konuda ıstırap çektiğini bilmiyor! Benden rahatlatmamı, teselli ve mutluluk vermemi bekliyor. Ama ben ona yalnızca daha fazla ıstırap verebilirim. Onun saçma sapan ıstırabını, bir zamanlar olduğu gibi soylu bir ıstıraba dönüştürmek zorundayım.
Ruhunda sükunete kavuşmak ve mutlu olmak isteyen insanlar inanmalı ve iman etmelidir, ama hakikatin peşindeki insanlar iç huzurundan feragat edip yaşamlarını bu sorgulamaya adamak zorundadırlar.
Ben de sizin gibi neden korkuların geceleri bu kadar güçlü olduğunu düşünürüm. Bunun üzerine yirmi yıl düşündükten sonra korkuların karanlıktan doğmadığını anladım — korkular da yıldızlar gibi — hep oradadırlar, ama gün ışığı onları gizler.
Ah, insan istiyorum ben! İnsan görmek istiyorum karşımda! Ruhumu besleyecek ve ona haz verecek gıda istiyorum!
Sayfa 195Kitabı okudu
Reklam
Bence, düşüncelerini, duygularını ve izlenimlerini başkalarıyla paylaşmak, dünyanın en büyük esenlik ve mutluluklarından biridir.
Ah ne korkunç bir hayat bu! Yaşıyor olmanın ne yararı var? Bir delinin yaşamının, ailesi ve bir zamanlar kendisini sevmiş dostları için hoş bir yanı var mıdır? tanrım bu nasıl hayat böyle! Düşlerle gerçeklik hep çatışma içinde.
İnsanoğlu öyle şaşılası bir yaratıktır ki, sahip olduğu özellikleri bir çırpıda sayıp dökmek olanaksızdır, durup incelemeye kalkıstığınızda da, hiç durmadan yeni özellikler bulursunuz ve bu işin sonu gelmez.
Hayatı elimdeydi artık. Olanca dikkatimle yüzüne bakıyor, hiç değilse küçücük tedirginlik belirtisi yakalamaya çalışıyordum orada. O, tabancamın karşısında hiç kıpırdamadan duruyor, şapkasından çekip çıkardığı olgun kirazları atıştırıyor, tükürüğü çekirdekler uçup bana kadar geliyordu. Bu kayıtsızlık allak bullak etmişti beni. Hayatına kendisi değer vermeyen bir adamı öldürmenin ne yararı var? diye düşündüm.
Kayıtsızlık, bir yok etme çabasıdır. Fakat bu, yok etmeye yeltendiğimiz şeyin varlığını kesin bir biçimde kanıtlamaya yetmez. İşte, ben de gerçekliğinden emin olmadığım olaylar ve durumlardan dikkatimi esirgemeye özen gösteriyorum. Böylece insan içine çıkmamı engelleyecek bir meşguliyetten geri duruyorum.
Saçmalamak daima belli bir esneklik doğurur. Bu da tahmin edilemeyecek kadar çok kişinin işine gelir. Savaşlar da, evlilikler de, politik mitingler de bu esneklikten istifade eder.
Reklam
... sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
Hem ayrıca, bu dünyada bir zamanlar bir Rembrandt'ın, bir Beethoven'in, bir Dante'nin, bir Napoléon'un yaşadığı hakkında en ufak bilgisi bulunmayan birinin kendini büyük bir insan sayması son derece kolay değil midir? Bu gencin dünyaya kapalı beyninde bildiği tek şey, aylardan beri hiçbir satranç oyununu kaybetmemiş olduğu ve dünyamızda satrancın ve paranın dışında daha başka değerlerin de bulunduğunu bilmediğinden, kendine hayranlık duymak için her türlü nedeni var.
Ve bir defa daha o saatlerin cehennemini yaşamak zorunda kalsaydım, ve beni neyin beklediğini önceden bilseydim de, yapmış olduklarımın hepsini yine yapardım, sevgilim, bir defa daha, binlerce defa yapardım.
.....ve insan, ölümün gölgesi üzerine düşmüşse eğer, artık yalan söylemez.
.... çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytuluklardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz; çünkü bu sevgi, yetişkin bir kadının tutkulu ve bilinçaltında hep talep eden aşkının hiçbir zaman olamayacağı kadar umarsız, kendini karşısındakine hizmet etmeye adayan, boyun eğen, hep pusuda yatan ve yoğrulmuş bir sevgidir.
Belki bu eleştiriyi biraz banal bulacaksınız ama adına 'terapi' dendiği anda sanki terapistlerin kafası şablonlarla doluveriyor. Evet, bir insani anlamak ve ona gerçekten de yardımcı olmak çok zor bir sey. Çoğu insanın kafası çelişkilerle, ruhu komplekslerle dolu ve ne istediğini bilmiyor. Ama yine de, onun söylediklerini anlamak söylemedikleri hakkında fikir yürütmekten daha doğru geliyor bana. Samimiyet, en azından onun kendisini yalnız hissetmemesini sağlayacaktır. Ve bence hepimizin tek derdi bu Profesör, bu dünyada yalnızız; çok yalnızız.
Reklam
Daha az hayal kuruyordum. Sonunda bunun nedeninin rüya görememek olduğunu anladım. Gercek dünya dedigimiz o korkunç kısıtlamalarla dolu yerde gözlerimi kapatıp aynı ona benzer bir başka yerde uyanmak beni mutsuz ediyordu. Hector'un varlığı benim rüya görmemi engelliyordu ve bu beni çok kızdırıyordu. Çocukluğunda arkadaşlarına birkaç adi misket kaptırdı diye mide spazmları geçiren birinin rüyaları çalındığında ne hale geleceğini düşünsenize.
Sayfa 164Kitabı okudu