Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

tekin

Baştan başlayan bahar
Romantik, bir duygunun lüksünü, bedel ödemeden deneyimlemeye yeltenen kimsedir...
Sayfa 278
Reklam
Fuzuli
Şikâyetnâme, patronun lûtf ve keremine el açan her şâirin, ha­yat trajedisini özetlemekte. Burada, asil bir insanın, büyük bir sanatkârın, dünyanın küçüklüğü karşısında duyduğu hayal kırıklığı, isyan ve istihza konuşuyor. Burada, güçlü mevkilerde oturan patronların, alçaklarda yaşam kavgası veren ruh zengini fakirlerle bitmez tükenmez karşılaşması var. Öyle bir toplumda efendiden dilenmek zorunda kalan şâirin çaresizliği dile getiril­mekte. Şikâyetnâme, patronajın gerçek yüzünü, o dönemde ya­şayan şâir psikolojisini, en gerçekçi biçimde yansıtan bir belge­dir.
Sayfa 50
Yolun Sonu: Rasyonalizasyon
Akıl yürütme, çift taraflı oynayan bir ajan gibi adeta: Dünya'yı açıklama aracımız olduğu kadar, Dünya'yı kötü açıklamalarımıza uydurma aracı da. Hatalarımızdan ders çıkardığı kadar, bizi hatalarımızla yüzleşmekten de koruyor. En sevdiğim bilimkurgu yazarlarından biri olan Robert Heinlein, bu kronik hastalığımızı Aristoteles'e atıf yaparak şahane bir biçimde özetlemiş: "Man is not a rational animal, he is a rationalizing animal." (İnsan akılcı düşünen bir hayvan değildir, düşüncelerini akıl kılıfına uyduran bir hayvandır.)
Sayfa 78

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Muharebelerin Hikayesi
... Nice yıllar sonra İnönü'ye, şu soruyu yöneltmişimdir: - Eğer Sakarya muharebesini kaybetseydik, ordu dağılır ve Milli Mücadele başarısızlıkla sona erer miydi? İnönü'nün cevabı şöyle oldu: - Kumandan muharebereyi, harp meydanında değil, kafasında kaybederse, bu yenilgi, tam yenilgi olur. Savaş, kumandanın kafasında kaybolmadıkça, yenilgi tamamlanmış ve savaş sona ermiş değildir. Milli Mücadele'de biz savaşı, hiçbir zaman kafamızda kaybetmiş duruma düşmedik... İnönü'nün bu sözleri, ancak harp meydanlarında pişmiş, gerçek bir askerin, gerçek bir kumandanın sözleriydi. Bu kadar açık, kesin, düşündürücü ve bu kadar mânâlı bir karşılık beklemiyordum. İçten heyecanlandım. Gerçek bir savaşçının karşısındaydım. Ve bize bu savaşı bu gerçek kumandanlar kazandırmışlardı. Bizim işte büyük bir şansımız da, milletin bu gerçek askerleri bulması, Kendi bağrından çıkarması oldu...
Sayfa 453
Bozkurtların Ölümü
...Çuluk Kağan'ın büyük oğlu Yaşar Şad'a, Kara Kağan tarafından Tulu Han adı verilmişti. Şu Tegin'e de Kür Şad denilmişti...
Sayfa 33
Reklam
... Geriye dönüp baktığımda; kafasına sıkıp intihar edenler, amansız hastalıklara yakalananlar, çocuğunun gözü önünde düşüp hayatını kaybedenler, psikolojik bunalım yaşayanlar, evi barkı dağılanlar, geleceği karartılanlar, sevdiklerini yitirenler dışında hiçbir şey yok! Bu süreçte ben de ailemden beş kayıp verdim. Damadımı, annemi, kayınvalidemi, dünürümü, kayınbiraderimin eşini kaybettik. Tahliyeden sonra da 15 gün ara ile iki kardeşim hakkın rahmetine kavuştu. Peki, bu süreç neden yaşandı? Cevabı çok basit. Bize kurulan tuzakların, kumpasların, katakullilerin tek bir amacı vardı. Türkiye'yi değiştirip dönüştürmek. Atatürk Türkiyesi'ni yıkıp yeni Türkiye'yi kurmak. ...
Sayfa 256
"... Bu ülkede Atatürk'ten sonra hiçbir şey iyi gitmedi. Size bir şey anlatayım. Lozan'dan sonra İngiliz Büyük Elçisi, halkın nabzını kontrol etmek amacıyla, Ankara'da bir pazar yerine gidiyor. Sebze satan bir tezgâhın başındaki Türk'e soruyor: 'Siz Mustafa Kemal Paşa'yı neden bu kadar çok sevip, sayıyorsunuz?' Cevap, sade ve nettir. 'Çünkü; o bizi, bizden daha çok düşünüyor.' Arkadaşlar; iyi ve kötü giden her şey, bu sözün derinliğinden haykırıyor."
Sayfa 127
"Gelecekten Beklentiler"
... Orada, Batı'da sayısız elektrik ışıkları parlayacak, pilotlar fethedilen gökleri delip geçecekler, orada inşaatlar dikecekler, araştırmalar yapacaklar, kitaplar yazıp yayımlayacaklar, öğrenecekler... Ya biz... Biz birbirimizle boğuşacağız, kavga edeceğiz. Çünkü bu gidişi durdurabilecek, değiştirebilecek bir güç yok. ...
Bahis
... İçlerinden bazıları, idam cezasının her yerde ömür boyu hapis cezasıyla değiştirilmesi görüşünü savunuyordu. Ev sahibi olan banker, "Ben bu fikirde değilim," dedi. "Ben ne idam cezasını tattım ne de ömür boyu hapisliği. Fakat bence à priori düşünülürse idam, ömür boyu hapisten daha ahlâkî ve daha insanidir. İdam insanın canını derhal, oysa ömür boyu hapislik yavaş yavaş alır. Hangi cellat daha insanidir? Sizi birkaç dakikada öldüren mi, yoksa canınızı yıllar boyunca yavaş yavaş çıkaran mı?" Konuklardan biri şu fikri yürüttü: "O da, öbürü de aynı derecede ahlaka aykırıdır. Çünkü maksat birdir: Can almak. Devlet, Tanrı değildir. İstediği zaman geri veremeyeceği bir şeyi almaya hakkı yoktur." Konuklar arasında genç bir avukat vardı. Ona fikrini sordukları zaman, "İdam da, ömür boyu hapislik de ahlaki değildir. Ama bana idamla ömür boyu hapislikten birini seçmeyi önerseler, mutlaka ikincisini seçerdim. Yaşamak, nasıl olursa olsun, hiç yaşamamaktan iyidir," dedi. Ateşli bir tartışma başladı...
Sayfa 42
"Hakikat arayışı olmayan bir insanın gerçek bir filozofa ya da bilim insanına dönüşmesi mümkün değildir."
Sayfa 226
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.