Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Abdurrahman Macid ÖZTÜRK

Yapısı cevizi andıran mitokondri, yeni oluşacak canlıya yalnız yumurta hücresinden, yani sadece anneden geçer. Bunun bir anlamı da sizin mitokondrinizin, annenizden gelmiş olması ve yapı olarak annenizin mitokondrisinin tıpatıp aynısı olmasıdır. Annenizin mitokondrisi de ona, kendi annesinden yani anneannenizden geçmiştir. Anneannenizin mitokondrisi ise ona, kendi annesinden gelmiştir ve onunkiyle aynı yapıya sahiptir. İşte bu şekilde binlerce nesil geriye doğru gidildiğinde, sonuçta bütün insanların tek bir anneden (Hazreti Havva'dan) geldiği, bilimsel yöntemlerle de tesbit edilmiştir.
Reklam
Gönül Yaşı
"Aynı anda her yaşı birden yaşayabilmek, iç âlemde mümkündür. Bir çocuk gibi meraklı, bir genç gibi istekli, bir yetişkin gibi mantıklı, bir ihtiyar gibi tecrübeli davranabilmektir hüner. Gönül yaşı itibariyle hem çocuk hem genç hem yetişkin hem ihtiyar olanlar derhal harekete geçmeyi de bilirler bir ömür sabretmeyi de. Yol dikenliyse ufka, zafer uzaksa sefere odaklanırlar. Saate değil, işlerine bakar onlar."
Bizi en büyük başarıya götüreceğini sandığımız yol, sandığımız gibi bir yol değildir. Zira zihnimizdeki başarı kavramı çoğu zaman dışarıdan gelebilecek saçma sapan bir kazanıma hedeflenmiştir: olimpiyatlarda madalya kazanmak, ideal bir eş, yüklü bir maaş. Hayatımızı bu ölçütlere uyabilmek için harcarız. Oysa başarı ölçülebilecek bir şey, hayat kazanılacak bir yarış değildir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dil ve Dilin Önemi
Çin filozofu Konfüçyüs’e sormuşlar: “Bir ülkeyi yönetmeye çağırılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?” Konfüçyüs: “Hiç kuşkusuz, dili gözden geçirmekte işe başlardım” diye cevap vermiş ve dinleyenlerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerine şöyle devam etmiş; “Dil kusurlu olursa kelimeler, düşünceyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Görevler, gereği gibi yapılmazsa, örf ve kültür bozulur. Örf ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey, dil kadar önemli değildir.”
Günlük hayatta fazlada enerjiyi atabilmek için “topraklamak” ifadesi kullanılır. Çünkü hakikat ehli, toprak gibidir; ayağı yere sağlam basar. Bu sağlam yer de hakikatin kendisidir. Biraz kelimelerin fonetiğinden faydalanırsak, Cenab-ı Hakk, bizi hâktan yaratmıştır. Yaratılışın ana maddelerinden sayılan anasırı erbaa, dört ana maddeden birisi topraktır. Her şey yükselirken, havalanırken iyi bir yola tûrab olmak, asıl tevazu bu zamanda böyle olsa gerek. Çünkü toprak, her şeyi karşılıksız verir, karşılıksız alır. Bütün aşındırmalara rağmen hep verimli kalmak istiyorsak, “toparlanın” yerine “topraklanın” da diyebiliriz artık. Ancak çamurlaşmadan ve katılaşmadan kalabilmek temennisiyle…
Reklam
Fatih Sultan Mehmed’in gayesi açıktı; evvela Konstantiniyye fethedilecek, sonra da batının teslis inancının karşısında doğunun tevhidini getirip, pozitivist tefekkürü spiritüalist düşünce ile karıştırarak dünyanın yüzünü güldürecek bir senteze yol açacaktı.
Deve, çökmüş halde iken yüklenir. Hayvan, bir süre yüklenmesine müsade eder ve ses çıkarmaz. Eğer sahibinin, sırtına haddinden fazla yük yüklediğinden şüphelenirse, o lastik gibi her yöne uzayan boynunu çevirir ve artmakta olan yüke hazin hazin bakar.
Günahsızlık insanlık durumuna o kadar yabancı ki Allah bu durumu insanlık dışı kabul ediyor. İnsan olmanın, özgür irade sahibi olmanın, eylemde bulunmanın kaçınılmaz şartıdır günah ve hata. Mesele günah işlemekte değil günahta kalmaya devam etmekte, pişman olmamakta, günahının bağışlanması için Yaratıcının kapsını çalmamaktadır
Allah’ı bulan herkesin O’nu, nasılsa öylece tanıdığını söyleyebilir miyiz peki? Kur’an bize Allah inancına ulaşanların çoğunun bu inancı şirkten koruyamadığını haber verir (Yusuf 12/106). Çünkü Allah’a inanan insanların büyük çoğunluğunun zihninde, bilinçli veya bilinçsiz kendi ürettiği bir Allah tasavvuru vardır. Bu tasavvur da ağırlıklı olarak bilgiye değil duygulara, onlar da bu duyguların tohumlarının atılıp kök saldığı çocukluk yıllarına dayanır. Psikologların söylediğine göre çocukluk çağlarımızda otoriteyle kurduğumuz ilişkiyi yetişkinlik çağlarında Allah inancına yansıtırız. Bu da büyük ölçüde yanıltıcı olur. Gençliğin yaşadığı inanç krizinin sebeplerinden biri de budur.
Modern insan geleneği reddederek yerine rasyonel aklı koyarken özgürlük peşindeydi, göklerin krallığından kurtularak yeryüzünde kendi krallığını kuracak, evvelce Tanrı’nın bulunduğu yere kendi yerleşecek, yasayı kendi yapacak, âlemi kendi biçimlendirecek ve kendine faydalı olanı hiyerarşide üst konuma yerleştirecek, kendine yaramayanı atacaktı.
Reklam
Modern insan ilerlemecidir. İlerlemeci tarih anlayışına sıkı sıkıya bağlı, kendini tarih tasarlayan ve tarih yapan olarak gören, geleceğin daima şimdiden daha iyi olacağını uman bir optimisttir. Geçmiş insanlara ilkel gözüyle baktığından onlardan öğreneceği bir şey olduğu kanaatini taşımaz.
İslam coğrafyasında sadece din bilimi insanları etki etmekle kalmaz, tersi yönde bilim de dinin yaşamasında çok merkezi bir rol oynar. Bunun en bariz örneği ise namazın önemli bir unsuru olan kıblenin tespit problemidir. Namaz ibadeti dünyanın herhangi bir yerinden Kâbe yönünü tespit etmeyi gerektirir. Harita ve pusulanın olmadığı bir dönemde bunu yapmak kolay değildir. Böyle bir şeyi yapmanız için dünyanın yarıçapını (tabii yuvarlak olduğunu da bilmeniz gerekir), küresel trigonometri ve ciddi bir seviye astronomi bilmeniz gerekmektedir. Bu sorunu çözmek için Müslümanlar astronomi öğrenir, 830’larda Halife Memun sponsorluğunda dünyanın yarıçapını büyük bir hassasiyetle tespit ederler. Yunan medeniyetinden usturlap isimli o dönemin GPS cihazını alıp geliştirir, matematik yetersiz kalınca küresel trigonometriyi geliştirirler. Nitekim sinüs, kosinüs gibi trigonometrik kavramlar Arapça kökenlidir. Bu çalışmaları yapmadan, yani bilimle uğraşmadan kıbleyi doğru bir şekilde Endülüs, Kuzey Afrika ya da Hindistan’dan kabaca bile bulmak çok kolay değildi. Allah adeta Müslümanları bilime uğraşmaya mahkûm etmişti.
Dinden uzaklaşmayı özgürlük, bireysellik, gönlünce yaşamak gibi cazip sözlerle paketleyeler, aslında tek tarzda yaşayan bir dünya vatandaşı ve ideal tüketici üretmek istiyor.
Allah’ı bulan herkesin O’nu, nasılsa öylece tanıdığını söyleyebilir miyiz peki? Kur’an bize Allah inancına ulaşanların çoğunun bu inancı şirkten koruyamadığını haber verir (Yusuf 12/106). Çünkü Allah’a inanan insanların büyük çoğunluğunun zihninde, bilinçli veya bilinçsiz kendi ürettiği bir Allah tasavvuru vardır. Bu tasavvur da ağırlıklı olarak bilgiye değil duygulara, onlar da bu duyguların tohumlarının atılıp kök saldığı çocukluk yıllarına dayanır. Psikologların söylediğine göre çocukluk çağlarımızda otoriteyle kurduğumuz ilişkiyi yetişkinlik çağlarında Allah inancına yansıtırız. Bu da büyük ölçüde yanıltıcı olur. Gençliğin yaşadığı inanç krizinin sebeplerinden biri de budur.
Ahlaklı olduğumuzda yalnızca iyi bir insan değil aynı zamanda daha başarılı ve yeniliğe daha açık ve yeni şeyleri keşfetmeye daha yetkin bir insan da oluyoruz.
96 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.