"Herkese,her şeye, her gelişmeye karşı derin bir kayıtsızlık içindeydim. İşte beni özetleyecek cümle ancak bu olabilirdi. Kayıtsızlık durumu, katıksız özgürleşme."
Doğan Cüceloğlu'nun bir imza gününde sona doğru yaklaşmışken bir kadının kendisine gelip bir şiir vermesiyle başlıyor kitabımız. Tabii o sıra o meşgullük içerisinde şiiri hemen okuyamasa da sonradan otele dönünce okumaya başlıyor ve şiiri çok beğeniyor. Kağıtta yazan ismi yani Saniye Çelik 'i arayarak bir görüşme talep ediyor. Çünkü bu
Yaşananlara dair söylenmesi gereken çok şey var aslında. Bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatmak kolay değildir. O kadar çok şey biriktiriyor ki insan! Kimsenin karşılığında bir şey söylemesi gerekmiyor. Oturup uzun uzun anlatmak, ne varsa söylemek yetiyor çok zaman. Karşındaki bir şey sormasa. Yargılamadan, yüzünü ekşitmeden, saate çaktırmadan bakmaya uğraşmadan, dudak bükmeden dinleyiverse, anlatacak o kadar çok şey var ki...
Şimdi kalkıp da seni seviyorum desem. Söyleyemem ki...
Bunu kendime bile söylemeye cesaret edemedim ben. Bunu içimde hissettiğim ilk andan itibaren içimde saklıyorum. Seni saklıyorum, parmaklarını, ellerini saklıyorum, gülümserken kıvrılan dudaklarını saklıyorum, hoşçakallarını saklıyorum, bembeyaz yüzüne bir anda dolan şaşkınlıklarımını saklıyorum. Sırf bu yüzden kalbim bir gün paramparça olacak. Bu yüzden gece yarılarında uyanıp içtiğim tek dal sigara eşliğinde gözlerimden akıyorsun. Sana dair gizleyemediklerim yanaklarımdan süzülüyor ve önüme düşüveriyor. Öfkelerimi de saklıyorum. Kudüs sokaklarından kalma öfkelerim var. Bir kadının tülbentine dizi dizi işleyip de kimsenin yüzüne söyleyemediği öfkeleri gibi. Aşkı ve öfkeyi söyleyemediğinde insanın konuşmaya dair hevesleri de bir bir yok oluyor.
Susuyorsun...