Latife Tekin bir sohbetinde diyor ki: “Bu kitabı yazdığımda Yüzyıllık Yalnızlık’ı okumamıştım. O zamanlar Marquez nedir büyülü gerçekçilik nedir bilmezdim.” Yeryüzünde buna inanan sadece ben ve Latife Tekin olabiliriz...
Otobiyografik denebilecek bir kitaptır kendisi. Dirmit karakteri Latife Tekin’i temsil eder. Yazar, romandan çok şiiri sevdiğini; aslında şiir yazmak isterken kendini roman yazarken bulduğunu, kitaptaki bu kısa kafiyeli dilin de bu yüzden olduğunu söylüyor. Yine kendisi bu kitabı yazdığı yıllarda darbe olayları yüzünden arkadaşlarıyla birlikte polisten kaçtığını, sürekli yer değiştirmek zorunda olduğunu söylüyor. Kitabın anlatım şekli biraz da bu içinde bulunulan durumdan kaynaklanıyor.
Hatta der ki: “ O kadar aceleyle yazmıştım ki paragraf ayırmayı bile unutmuşum.”
Türk Edebiyatı’nın en iyi 20 romanı listesinde bulunan bir kitap söz konusu ama okurların büyük kısmı buna anlam verememiş durumda. Latife Tekin, edebiyatımızda başka bir örneği olmayan kitabıyla bu listeye girmeyi hak ediyor bence. Sanırım kendisi sadece bu kitapla anılması konusunda biraz dargın:)) Zamanında Orhan Pamuk’a hayatın boyunca Cevdet Bey ve Oğulları’yla anılacaksın dermiş Orhan Pamuk, Kara Kitap ve Benim Adım Kırmızı’yı yazarak bu kaderden kurtulmuş ama bugün Latife Tekin deyince akla ilk Sevgili Arsız Ölüm geliyor.