ey kanımın bataklığındaki altın renkli balık
yarasın sarhoşluğun çünkü beni içiyorsun
sen günbatımının menekşe vadisinde
günü göğsüne bastırıp söndürüyorsun
gölgelere ışığın yerleşti ve solgunlaştı renk
onu neden gölgeyle karartıyorsun?
karanlık bir kapıya yasladım
acıyla kıvrılan alnımı
umutla törpülüyorum bu açık kapıda
ince ve soğuk parmaklarımı
boş kinayelerle ayıplayarak
güldüğünüz kişi bendim
kendi varlığımın sesi olayım dedim
ama ne yazık ve ne acı ki "kadın" idim
yorgun varlıklarımız kendi durgunluğunda
hayatı şekillendiriyordu
gece ıslak caddenin üzerinde
o kadar sık dedim ki kendi kendime
"hayat acaba gölgelerimizin içini mi boyuyor?
yoksa biz gölgelerimizin gölgesi miyiz?"
Geceleri ise, acımasız ve katı
Gözlerini dikince yüksek yıldızlar döşeğime,
Üşüyerek büzülürüm ve görürüm dehşetle,
Kendi yüreğim kendime nasıl yabancı.
Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı. Öyle görünüyordu ki dünyada, insanları boşalmış bir dünyada pekâlâ yaşanabilirdi.