Rıfat bir tepeye tırmandı ve manzaraya hakim olmanın coşkusuyla "Efendiler, tanrılar!' diye bağırdı. Sonra hepsi duydu mu diye sağına soluna baktı, biraz bekledi. Yeniden bağırdı.
Anlamak için çabalarken olmayan bir sınır çizgisinin bir o tarafına bir bu tarafına geçmekten yorgun düşmez mi, çıldırmanın eşiğine gelmez mi? Yaşayıp gitmenin, avarelik etmenin merhametinden mahrum kalmaz mı?
Rıfat, günleri işe yarar bir biçimde biriktirebilmek için bir hikayeye ihtiyaç olduğuna karar verdi. ''Benim bir hikayem olmalı! ''dedi, ''Bir hikayenin içinde olmalıyım ki, günler aynı kaba damlasın.''
İnsanın bütün algısı hissettiklerinden ibarettir.
Peki ya hissetmesi gerekenleri aslında hissetmiyorsa
ne olacak? Kendi duvarlarının ardında bir esirse ne yapacak? Nasıl çıkacak bu girdaptan?
“Korkacak bir şeyim kalmadı. Kaybedecek hiçbir şeyim yok. Nasılsa senden uzağa düşmüşüm. Anladım ki, artık benim için yakın da bir uzak da. Ayrılık dostum oldu. Ey övgüleri sahibi! Kul senden başkasına eğilmez."