Kendilerinden hoşlanmadıkları halde başkalarını, kendisi hakkında iyi düşünmeye ikna edenleri çok gördüm. Bunu başardıklarında kendilerini iyi hissediyorlar. Ama bu yanlış bir çözüm. Bu başkalarının otoritesi altına girmektir.
"Ben de size aynı soruyu sormalıyım o zaman Profesör Nietzsche. Yaptığınız işten hiçbir şey kazanmadığınızı söylüyorsunuz. Öyleyse neden felsefe yapıyorsunuz?"
"Ama aramızda önemli bir fark var. Ben sizin için felsefe yaptığımı söylemiyorum Doktor; oysa siz, sizi motive eden şeyin bana yardım etmek, ağrımı dindirmek olduğunu söylüyorsunuz. Bu türden iddiaların insan motivasyonuyla hiçbir ilgisi yoktur. Tüm bunlar dini, propaganda yoluyla hünerle işlenen kölelik mantığının bir parçasıdır. Güdülerinizi daha derinlerde arayın! Hiç kimsenin tamamen başkaları için asla bir şey yapmadığını anlayacaksınız. Tüm eylemler kişinin kendisine yöneliktir, tüm hizmetler kendisine hizmettir, tüm sevgiler kendisine olan sevgisidir.
Bu yorum sizi şaşırtmışa benziyor. Belki de sevdiklerinizi düşünüyorsunuzdur. Daha derine inin, aslında onları sevmediğinizi göreceksiniz: Sevdiğiniz şey sevmenin sizde yarattığı hoş duygular! Arzuyu seversiniz, arzulananı değil."
Hiçbir şeyin gizlenmediği bir sohbetin nasıl olacağını merak ediyorsunuz ya, bence cehennemden farksız olurdu. İnsanın kendisini bir başkasına açması ihanete davetiye çıkarmaktır, ihanet de insanı hasta eder, öyle değil mi?
"Ümit mi? Ümit kötülüklerin en büyüğüdür!" Nietzsche haykırıyordu artık. " 'İnsanca, Pek İnsanca' adlı kitabımda, Pandora'nın kutusu açıldığında ve Zeus'un oraya yerleştirdiği kötülükler insanların dünyasına saçıldığında hiç kimsenin farkında olmadığı son bir kötülük kalacak; o da ümittir, demiştim. O zamandan bu yana insanlar o kutunun ve içindeki ümidin iyi bir şey olduğu yanılgısı içindeler. Ama Zeus'un insanın eziyet çekmeye devam etmesi arzusunu unutup gittik. Ümit kötülüklerin en büyüğüdür çünkü eziyeti uzatır.