dünyada gurur duyabileceği hiçbir şeyi olmayan zavallı bir adam, son çareyi, ait olmakla gurur duyduğu ulusa uzatır elini; burada kendine gelir ve artık, şükran içinde ulusa özgü tüm hataları ve aptallıkları dişiyle tırnağıyla savunmaya hazırdır.
gurur ne denli istisnasız bir biçimde kınansa ve kötü bir ünü olsa da; tahmin ediyorum ki bu, gurur duyacakları bir şeyleri olmayan kimselerden kaynaklanmaktadır. herhangi bir üstünlüğü olan kimse, elbette bu üstünlüklerin bütünüyle unutulmamalarını sağlamak için gözünün önünde tutar; çünkü kendi üstünlüklerini iyi niyetle görmezden gelen kimse, bu insanlara kendi eşitleriymişler gibi davranıldığında onlar da buna hemen, canı gönülden inanacaklardır.
buna göre gurur, içten kaynaklanır, bu yüzden kendi kendine dolaysızca aşırı saygı gösterilmesidir; buna karşın kibir ise böyle bir saygıya dışarıdan, yani dolaylı bir biçimde ulaşma çabasıdır.
yapıp ettiğimiz her şeyde, neredeyse her şeyden önce başkalarının görüşü gözetilir ve daha yakından baktığımızda, yaşadığımız tüm kaygıların ve korkuların bu görüş hakkındaki endişemizden kaynaklandığını görürüz.
ama özellikle yarım düzine koyun kafalının, büyük bir adam hakkında nasıl aşağılamayla konuştuklarını duyduğumuzda, yavaş yavaş, başkalarının düşüncesine karşı aldırışsız oluruz.
insan gibi, böylesine yoksul ve gereksinimlerden oluşan bir tür içinde, zenginliğe başka her şeyden daha çok ve daha samimi bir biçimde saygı gösterilmesine ve hatta tapınılmasına şaşmamak gerekir.
dışarıdan bir şeyler kazanabilmek için içeriden bir şeyler yitirmek, tabi şan şöhret, mevkii, şatafat, ün, san kazanmak için huzurunu, boş zamanını ve bağımsızlığını bütünüyle ya da önemli ölçüde feda etmek büyük bir budalalıktır.