“Biliyorsun, bazıları kral olmak bazıları vezir olmak için doğmuştur.”
“Peki sen ne olarak doğdun biriciğim, bir Avcı mı?”
“Sanırım soytarı,” dedim, sürekli onu güldürdüğümü göz önünde bulundurursak. “Majesteleri...” diye de ekledim. Hâlâ biraz espri anlayışım varmış, ne haber?
“Neden, bir kraliçe olmak istemez miydin? Sana yakışırdı.”
Omuz silktim.
“Ama krallarla bir tek soytarılar dalga geçebiliyor. Gülümseme bir kurşundur.”
Krallara bir tek soytarılar meydan okuyabiliyor.
“Benimle bu kadar rahat konuşuyor olman garip.” Bana baktı ama ne aradı bilmiyorum. Soğukların bir şekilde lideri hatta kralı olduğunu söylüyorlardı. Herkesin, Doruk'un bile onunla resmi bir şekilde konuştuğunu görmüştüm. Belki de ona gerçekten saygı duyuyorlardı.
“Onların kralı olabilirsin,” dedim. “Ama benim için hayatımın karardığı günün başrolüsün, yani beni öldürmeyeceksen benden reverans yapmamı bekleme.”
“Cesaret çiçeğinin suyuyla yıkanan kız...” Gülümsedi.
Bırakmak istemiyor gibi sarılıyordu, bırakmak zorunda olduğunu bilir gibi; kaybetmek istemiyor gibi tutuyordu beni avuçlarında ama kaybedeceğini bilir gibi.