“Yağmur yağıyor Miran,"
"Gidelim Sin. Yağmur siler tüm izlerimizi, inan bana."
"Biz bu yağmurda kayboluruz. Birbirimizi, kendimizi, isminizi kaybederiz."
“…Böğürtlen dikeniyle çevrili bahçelere gizlice girdiğimizde her yanımız çizilirdi; alasulu kayısıları, korukları ceplerimize doldurup kuytu köşelerde yerken, çoğu kez Bekir Amca’ya yakalanırdık. O gün yine suçüstü yakalanmıştık. Korkuyla eve döndüğümde herkes eyvandaydı. Köy muhtarı kekeleyerek babamın gönderdiği mektubu okuyor, bir yandan da Kürtçe’ye çeviriyordu...
Annemle oturup ağladık. Babam, bana çıkışarak, ‘Bak gelecek yıl okula gideceksin. Sana Türkçe öğreteceğim. İstersen başlayalım.’
‘Babam evde yok,’ cümlesini ezberletirken katıla katıla gülmeye başladık... Kadınların arasında ürkekti annem. Herkes, hatta çirkin cüce kadın bile, anneme Türkçe öğretme çabası içindeydi.
Bu koca kent, muhtarın radyosundaki Ankara mıydı? Atları, inekleri ‘Makaram sarı bağları’ söyleyen kadın yoktu.”
Ben insanları çok severdim
Çok severim
Ne var ki sevdiğim kadar
Sevilmedim.
Çok saftım bir zamanlar
İnandım kandırıldım.
Vatanıma, karıma, vazifeme
Amirlerime dostlarıma
Köpek gibi sadıktım
Belki bundan ötürü
Köpek yerine sayıldım.
“Yağmur yağıyor Miran,"
"Gidelim Sin. Yağmur siler tüm izlerimizi, inan bana."
"Biz bu yağmurda kayboluruz. Birbirimizi, kendimizi, isminizi kaybederiz."