"Peki, ne diye anlamadık demediniz öyleyse? Adamcağız kaç defa sordu da... "dedi.
Köylü, içinden gelen bir gülüşü zapt etmek istiyormuş sandıracak kadar ciddi bir çehre ile:
"Aman beyim!" dedi. "Anlamadık diyelim de bir daha baştan mı anlatsın?"
Dört elle sarıldığımız birçok kıymetlerin; uğrunda, sahici bir insan gibi kalbimiz ve kafamızla yaşamayı feda ettiğimiz binlerce sözde mühim şeylerin ne kadar kolay fırlatılıp atılabileceğini bana öğreten Yusuf! Benden de sana selam olsun...
Birkaç kere anası aklına geldi. Onun ağlamaklı yüzünü görür gibi oldu. Üç küçük çocuğunu toprak bir damda bırakarak, başka köylerde ve el yanında birkaç lokma için didinen bu kadına karşı garip bir merhamet duyuyordu.
Çay, içini biraz ısıtıp öksürük nöbetlerinin arası uzayınca çenesi büsbütün açılıyordu. Odada herhangi birimiz, herhangi bir meseleden bahsedecek olsak derhal lafı yarıda kestiriyor:
"O, senin bildiğin gibi değil!.." diye kendisi söze başlıyordu. Herkesin bir kusurunu bulur, herkese bir şey, hatta birçok şey öğretmeye kalkardı. Zavallı Satılmış, nasıl vukuat işlediğini anlatırken bile Süleyman Efendi'nin müdahalesinden kurtulamamış, kendi başından geçen vakanın doğrusunu ihtiyardan öğrenmek mecburiyetinde kalmıştı.
Yolun sağlamlığı hakkında dedikodular var... Müteahhit adam akıllı vurdu diyorlar. Fakat herhalde dedikodudan ibaret. Bu dehşetli güzel manzaranın karşısında insana nasıl fena düşünceler gelebilir, şaşıyorum.
Bu millet pek iyi biliyor ki asıl tehlike, bu memleketin istiklalini de hürriyetini de varlığını da tehdit eden bir tek ve hakiki tehlike, bugünkü ehliyetsiz iktidarın devamıdır.