Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.29
Pınar Mi
Pınar Mi
@Pinar1610
Çoğunlukla DM ile ilgilenmiyorum. İlgimi çeken tek şey kitaplar.
Öğretmen
Üniversite
2003 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
İlk kez 1922 yılında bir gazetede yayımlanmış roman, romantizm akımının Türk edebiyatındaki örneklerinden biridir.
Anne babasız Feride, Notre Dame de Sion Fransız lisesinde yatılı eğitim görmektedir. Uçarı ve hareketli tavırlarıyla okuldan öğretmen ve arkadaşları ona Çalıkuşu lakabını takar. Hafta sonları Besime teyzesinin evine yatılı giden Feride, teyzesinin oğlu Kamran'a aşık olur. Biraz çapkın biri olan Kamran da Feride'ye karşı boş değildir. Sonunda çiftimiz nişanlanır ancak düğünden önceki gece Kamran'ın kendisini aldattığını öğrenen Feride, konaktan kaçar. Anadolu'nun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapan Feride, kendisi gibi yaralı çocuklara adar ömrünü.
Yeşilçam filmleri tadında, güzel bir eserdi. Cumhuriyet Dönemi edebiyatının ilk eserlerinden olması sebebiyle bazı acemilikleri saymazsak oldukça keyifli bir kitaptı. Tavsiye ederim.
İsa'dan önce birinci yüzyılda Phokis'te iyi bir kısmet bulamayacak kadar sıradan hatta belki çirkin kabul edilebilecek ve ailesi tarafından hor karşılanan bir genç kız, Delphi tapınağının yeni bilicisi Pythia olarak seçilir. Tapınağın yüksek rahibi İonides, bu genç kıza yeni görevini üstlenmede rehberlik eder. Altmış yılı aşkın bir süre boyunca kehanetlerde bulunan Pythia, bir nevi iç dökme olan bir günlükle çocukluğundan başlayarak hayatını kaleme alır.
İnanç ve inançsızlık arasındaki çatışmada bir uçtan bir uca savrulan ama illaki düşüncede ve eylemde özgürlük talebinden asla vazgeçmeyen bir kadının öyküsünü okursunuz.
Kitap tamamlanamadan yazarı vefat etmiştir ancak yarım haliyle bile etkileyici bir öykü sunmayı başarmış yazar bize.
Oldukça ilgi çekiciydi, tavsiye ederim.
Japonya'da bir üniversitede sümeroloji kürsüsünde görevli, genç bir kadın üzerinde garip semboller olan bir hançerle öldürülür. Olayı araştırmaya başlayan polis, kadının kürsüden arkadaşı Yahudi Kitron'dan şüphelenir.
Aynı saatlerde İstanbul Arkeoloji Müzesinde bir Yahudi ajan Zara, Hz İbrahim ile ilgili tarihi gerçekleri ortaya çıkaracak bir tableti incelemektedir.
Yine bir üniversitede ilahiyat hocası olan ve sümerolojiye derin ilgisi olan Selim de İbrahim peygamber'in Sümer metinlerinden izini sürmektedir.
CIA, MOSSAD ve MİT'i karşı karşıya getiren binlerce yıllık sır insanlık tarihinin yeniden gözden geçirilmesini sağlayacaktır.
İşin aslı hazreti İbrahim'in hayatını anlatan bir kitap olduğunu düşünüp almıştım. Kitap beni bu anlamda hayal kırıklığına uğrattı. Doğrudan biyografik bir eser olmasını tercih ederdim. Oysa Dan Brown'ın silik ve vasat bir kopyası gibi iyiydi kitap.
Daha çok Da Vinci Şifresi tarzında yazılmış ama oldukça vasat politik gerilim tarzında bir kitap olmuş. Keşke yalnızca hazreti İbrahim'i anlatsaydı. Yine de okunabilir bir kitap.
Okur Takip Önerileri
2. Dünya Savaşı'nda İngiltere'nin ağır bir şekilde bombaladığı bir anda alevler ve yıkıntılar arasından mucize eseri bir çocuk yürüyerek çıkar. Yüzünün bir tarafı tamamen yanmış bu çocuk, derhal hastaneye yetiştirilir. Yanıklar kısmen de olsa tedavi edilmiştir ancak çocuk kimliği ile ilgili hiçbir şey söyleyememiştir. Hastane çalışanları ona Matty ismini verir. Kendi halinde, çalışkan ve nazik biri yetişen Matty, çevredeki insanlar tarafından neredeyse bir aziz mertebesine yükseltilir. Kitabın ilk bölümü Matty ve ruhunun karanlık yönü ile ilgili analizlerle tamamlanır.
Kitabın ikinci bölümünde ise Sophy ve Toni kardeşler - ki kendileri oldukça karanlık ikiz kızlardır- ve onların travmatik çocukluğu anlatılmaktadır. Ateşlerden doğan Matty ve bizzat yıkıcı bir ateş olan Sophy'nin yolları son bölümde kesişir.
Golding, şeytani tabiatı olan karakterler yaratmada oldukça başarılı bir yazardır. Tıpkı Sineklerin Tanrısı, Ceberrut Martin kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da insanın tahripkar ve şeytani yönünü masaya yatırmış.
Ağır ilerleyen bir kitap olmasına rağmen oldukça ilgi çekiciydi.
Beş yıl boyunca Vehhabiler yüzünden kutsal topraklara, hacca gidemeyen Türk hacılar 1818 yılının Mayıs ayında hac için 30.000 kişilik bir kervan oluşturur. Sultan 2. Mahmut, hem beş yıllık hasreti bitirmek hem de Vehhabilerin kökünü kazımak için kararlıdır.
Kafiye yola çıktığında birbirinden ilginç şahsiyetler küçük bir grup oluşturur. Büyük alim Merkez Efendi, kuşbaz Yuşa, tarih kayıtçısı Yahya Efendi, deli mi yoksa veli mi olduğu anlaşılmaz garip tip Hüdayi takdiri ilahi bir araya gelir.
Yolculuk en büyük bir aşkla hem de büyük bir korkuyla yapılmaktadır. Çünkü Vehhabi çeteleri, diğer mezheplere mensup Müslümanları müşrik ve kafir ilan etmekte ve onları kutsal topraklara sokmamaktadır.
Fitne çölde büyüdükçe büyümüştür. Hac yolculuğu; bir iman, aşk ve kahramanlık yolculuğuna dönüşür. Büyük bir keyif alarak okuduğum romandı tavsiye ederim.
Yalnız kaptan Atilla İlhan; karşılıksız aşklara, yalnızlığa, İstanbul sokaklarına ve limanlara dair şiirlerle karşımıza çıkıyor bu kitapta. Kasvetli bir havada, başı dumanlıyken yürüyüş yapmak gibi bir keyif veriyor şiirleri. Tavsiye ederim.
Gündelik hayatın herhangi bir konusunu alıp ondan zekice nükteler yaratmayı başaran bir şairdir Can Baba. Bir araba lastiği, bir rezistans, bir mavi parçası, dalları ürperten bir rüzgar. Alayına birden bolca sövmeler...
Öfkenin şiirini yazar ama illaki iflah olmaz umudun şiirlerini de. Keyfine varın a dostlar!..
Kaptan, bu sefer de İstanbul ve İzmir sokaklarında dolaştırıyor okurlarını. Yalnızlık ve ayrılık şiirlerine ek olarak İspanya İç Savaşı, Nazım Hikmet mücadelesi gibi siyasi konular da vardı şiirlerde. Tavsiye ederim.
Şiirin haylaz çocuğu Can Baba, bu kitapta sokak dilini muhteşem kullanmış. Kah denize sövmüş, kah Amerikancılığa, kah kendini bilmez insan müsveddelerine.
İnsanın suratında sürekli bir sırıtma ifadesi ile okuduğu bir üslubu var Can Baba'nın. Tavsiye ederim.
Zamanında basılacak gazete ve dergi bulamayan, ancak yıllar içerisinde kıymeti anlaşılan şiirlerden kitap.
Sevmelerin acemisi bir şair, aşk ustası kadınlara seslenir kimi şiirlerde. Kimi şiirlerde Nazım Hikmet'in Kuvayı Milliye Destanı'nın izleri görülür.
Keyif alarak okudum, tavsiye ederim.
Kusurlu bir Roma sikkesinin, bir grup inanmış adamın ve kehribar rengi bir köpeğin zamanları aşan yolculuğunu anlatır.
Yedi uyurların konu edildiği keyifli bir kitaptı. Daha çok Hristiyan teolojisindeki şekli ile ele alınmış yedi uyurlar. Paganist Roma'nın zulmünden kaçan yedi inanmış insan, bir mağaraya sığınır ve Tanrı'nın inayetiyle tam üç yüz dokuz yıl uyurlar. Uyandıklarında imparatorun yerini almış bir papa, senatonun yerini almış kardinaller ve pagan tanrılarının üzerine dökülmüş bir İsa sosu ile karşılaşırlar.
Kitap genel olarak gerçekten güzeldi. Ancak Nazan hoca her sayfaya " değil mi ki" kalıbını yerleştirmiş. Bir süre sonra kitabı okurken sürekli "değil mi ki"lere takıldığını fark ettim. Tıpkı bir uçuk üzerine istemsizce elimizin gitmesi gibi. Bu kusuru saymazsak keyifli bir kitaptı, tavsiye ederim.
Sağlam bir pazarlama politikasıyla piyasaya sürülmüş ve reklamı bolca yapılmış bir kitap. İki sayfa boyunca Amerika ve Avrupa kökenli gazetelerin kitaba dair övgülerini okuyorsunuz. Reklamlara aldanıp aldığım bir kitaptı. Gösterişli kocaman bir paketten dandik bir hediyenin çıkmasına benzeyen bir hayal kırıklığı yaşadım.
Gelelim kitaba. Kitap genel anlamda okunabilir bir kitap. Akıcı ve dikkat çekici bir konusu var. Ancak bu kadar övgüyü hak eden bir kitap olduğunu düşünmüyorum.
Kenya'nın küçük bir köyünde ailesi ile yaşayan Küçük Arı petrol şirketlerinin köyünde yaptığı korkunç kıyımın tanıklarından biridir. Şirketin yerli işbirlikçileri, kıyıma tanık olanları da ortadan kaldırmanın peşine düşer. Küçük Arı, biraz çabalarının biraz da talihin yardımıyla İngiltere'ye kapağı atmayı başarır. Ancak mültecilerin kapatıldığı bir kampa tıkılır.
Yıllar önce Kenya'da olayların bir kısmına tanık olan İngiliz ailenin adresinden başka elinde bir şey yoktur. Yine bu kamptan da talihin yardımıyla kurtulmayı başarır.
Dostluk, sevgi ve barış üzerine bir kitaptı. Beklentiyi yüksek tutmadığınız müddetçe keyif alınabilecek bir kitap. Ancak ben çok yüksek bir beklenti ile okumaya başladığım için çok da keyif alamadım.
Londra'da geçen ve 19. yüzyılın sonlarına dair bir tür dedektiflik romanı sayılabilir eser. Yabancı bir ülkenin ( açıkça söylenmez ancak Rusya olduğu hissettirilir) büyükelçiliği ülkedeki ceza sisteminin değişmesi ve anarşistlere karşı daha katı bir tutumun benimsenmesi için İngiltere'de birtakım eylemleri organize etmek ister. Büyükelçilik yetkilisi; son derece sıradan görünüşlü Adolf Verloc'u bu işi yapacak ajan olarak görevlendirir.
Bay Verloc, ikili bir hayat yaşamaktadır. Öncelikle yabancı bir devlet adına çalışan gizli bir casustur. Ama halk içinde o, birtakım ıvır zıvırları satan bir esnaftır. Dükkanın üstündeki evinde karısı, aşırı şişman kayınvalidesi ve zihinsel engelli kayınbiraderi ile aynı evde yaşamaktadır. Bay Verloc'un aşırı sessiz ve itaatkar karısı Bayan Verloc, eşine karşı büyük bir minnet duymaktadır. Çünkü Bay Verloc, zihinsel engeli kardeşine sahip çıkmıştır.
Sıradan hayatının dışında Bay Verloc, büyük bir sıkıntı ile karşı karşıyadır. Büyükelçilik ondan bir bombalı eylem gerçekleştirmesini ister. Aksi takdirde ona bağlanan maaşın kesileceği ve ona sağlanan imkanların elinden alınacağı söylenir. Sahip olduğu imkanları korumak adına Bay Verloc, bu bombalı saldırı için akıl dışı yollara başvurur.
Başta anarşizm olmak üzere çeşitli felsefi akımlara dair tespitlerin incelikle işlendiği farklı ve ilgi çekici bir kitaptı. Tavsiye ederim.
Beyaz Diş ve Vahşetin Çağrısı adlı muhteşem romanların ayak seslerini duyabileceğiniz harika üç öyküden oluşan güzel bir kitaptı. Üç sıradışı köpek ve onları anlatan üç öykü.
İlk öykü, eski ve yeni sahibi arasında zorlu bir seçim yapmaya mecbur kalan kurt kırması "Kahve"nin yaşamını anlatır. Tabiatında bulunan sertlikle kuzeyi ve eski sahibini özleyen Kahve, şefkat ve sevgilerine alıştığı Walt ile Madge'in yanından da ayrılmak istemez. Ancak, Kahve bir tercih yapmak zorundadır.
İkinci öykü ise favorimdi. Bu öykünün kahramanı son derece zeki bir köpek olan Benekli'yi anlatır. Benekli, konforundan taviz vermek istemeyen, tembel bir kızak köpeğidir. Ancak rahatına düşkünlüğü sebebiyle hiçbir şekilde iş yapmaz. Sahipleri ondan kurtulmak için türlü yollar denerler ama ondan asla kurtulamazlar.
Üçüncü öykü ise çok dokunaklıydı. Altına hücum döneminde, kuzeyde küçük bir maden ocağının işletme hakkını satın alan Fransız Leclere ve son derece muhteşem bir köpek olan Batard'ın düşmanlığı üzerine kurgulanmış. Sahibine asla boyun eğmeyen Batard, Leclere'in daha fazla kinlenmesine yol açar. İki tarafta birbirini boyun eğmeye ve pes etmeye zorlar. Aradaki bu korkunç nefret, ancak ikisinden birinin ölmesiyle sona erecektir.
Keyif alarak okudum, tavsiye ederim.
İyi Köpekler Kötü Köpekler Ve Kuzey TopraklarıJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20231,304 okunma
İki novella ve bir kısa öyküden oluşan harika bir Zweig eseriydi. Kitaba da adını veren Saha Mendel, kitap ve bibliyografi konusunda dünya harikası sayılabilecek bir dehadır. Galiçyalı, çelimsiz bir Yahudi olan Mendel, kitap koleksiyonculuğu ile öyle içli dışlıdır ki kitaplar dışındaki tüm dünya onun için önemsizdir. Kitaplar dışındaki dünyaya karşı bu kayıtsızlığı bir dizi talihsizlik yaşamasına sebep olur. Birinci Dünya Savaşı'nın en dehşetli zamanı yaşanırken o içinde yaşadığı ülkenin savaşa girdiğinden bile haberdar değildir. Yahudi olması, onu içinden çıkılmaz zor bir duruma düşürür. Zweig gibi bir dahi bile, 2. Dünya Savaşı'nda Almanya'da yaşanacak soykırımı hayal edemez ancak 1. Dünya Savaşı'nda hafif dozda bir antisemitizm bu novellada işlenmiş.
İkinci novella - Görülmeyen Koleksiyon - ise türedi zengin sınıfın koleksiyon tutkusunu bir aileyi uçuruma sürüklemesini konu alır.
Son öykü ise, yazarın bizzat tanık olduğu bir olaydan yola çıkarak kaleme alınmış. Muhteşem ve ideal bir şahsiyet olan Anton ve onun yoksul ancak dopdolu hayatından bir kesit sunar bize Zweig. Kitabı çok beğendim, tavsiye ederim.
