Hakan İlhan, Türk şiirinde edindiği yeri, bu kitapla birlikle muhkem bir kaleye dönüştürdü. Şiirlerinde kullandığı kelime çeşitliği, kelimeleri seçerken Türkçenin tüm dönemlerine gösterdiği hürmet, oluşturduğu kendine has üslup onu, çağdaşı olan şairlerden daha müstesna bir yere koymamızı sağlıyor. Kitapta tarihimizde yer edinmiş abide şahsiyetlere, olaylara, eşsiz eserler vermiş büyük şairlerimize atıfla yazılmış harikulade şiirler var. Ayrıca Türkçenin zirve şairlerinden bazılarına onların üslubuyla yapılmış mükemmel nazireler bulunuyor. Kitaptaki birçok güzel şiirin arasında benim en çok beğendiğim şiir ise büyük şairimiz Şehriyar'ın Heyder Baba şiirine yapılan nazire oldu. Derviş Baba şiirinden bir bölümü şuraya iliştiriyorum.
derviş baba sen gelmedin geç oldu
yurt bulanda kışlağımız göç oldu
yalavaçtan öyütlerin neç'oldu
göy ekini boz burçağlar bastırıf
seller sular ürüzgarlar yastırıf
Ref'i Cevat, bir yazar için belki de en şanslı dönemde -1890- dünyaya gelmiş. 1800'lerin sonu 1900'lerin başı Türkçenin ifade genişliği açısından zirve dönemlerinden biriyken Türk tarihi de bu dönemde en çalkantılı yıllarını yaşıyordu. Takdir edilir ki bu, bir yazar için eşsiz fırsattır. Öyle ki hem yazabilecek sayısız malzeme hem o malzemeleri
Tapıyordu, hepsi bu. Tapılan varlık tartışılır mı? İncelenir mi? Sadece saçının ve gözlerinin rengi mi bilinir? Gerçekten tapınılan varlık bir bütün, bir sembol olur. Daha sonra, tapınmadan sonra, aşk gelir ve ancak o zaman tapılan nesne incelenir. Tapınma, öz anlamında, tapılan varlığı hiçbir şekilde tanımamaktır. Gördüğün veya tanıdığın zaman, artık seversin, tapınmazsın. Tapınma, zihnin secde etmesi anlamına gelir; secde eden bir zihin görmez. Marillac Kontu, Deodat, bulunmuş çocuk, Alice de Lux'e tapıyordu.
" Bir barınak bulmak lazım!" demişti, yaşlı Pardayan.
Bunu en doğal sesiyle, hiçbir acı hissetmeden, her akşam karanlık öktüğünde " nerede yatacağım?" diye kendi kendine sorarak, yollarda altmış senesini geçirmiş bir adam olarak söylemişti. bu ilgisizliğin içinde, hiçbir zaman emin bir barınağının olmayacağını bilen, yağmurdan korunmak için bir çınar ağacı bulduğunda veya başını koymak için kocaman bir taş bulduğunda, mutlu olan zavallı bir adamın boyun eğişi vardı.
Ya oğlu!.. Ah! Oğlunun zihninde, o devre ait olmayan karmaşık düşünceler vardı.
- Yazık!.. Şehirde bu kadar dikili saray varken, bir barınak arayan zavallı insanlar var!
Babada orta çağın boyun eğişi vardı. Oğulda ise, Rönesans'ın uyanışı...