Allahü Teâlâ Hazretleri, "İns ve cinni yalnız bana ibadet etsinler diye halk ettim. Onlardan ne azık ne de yiyip içirmelerini istiyorum." buyurmuştur. Bu âyet-i kerîme, insanların ibadet ve kulluk için yaratıldıklarını açıkça göstermektedir. Binaenaleyh buna riayet etmek ve bütün azalarıyla kulluk hakkını ödemeye çalışmak, dünyası için olduğu kadar ahireti için de çalışmak ve dünyanın aldatıcı işlerine kapılmamak lazımdır. Çünkü dünya geçicidir, bununla beraber insanı ahirete ulaştıran yoldur. Ahiret ise ebedîdir. Bunun içindir ki dünyanın en faziletli kimseleri Allah'a karşı ibadet ve kulluğunu yapanlardır. Şu halde, gidilecek en doğru yolu bulmak için Allah'ın Kitabına ve peygamberler ulusu Hazreti Muhammed aleyhisselamın hadisindeki âdaba sımsıkı sarılmak icap eder.
Müslümanlar her savaştıkları alanda din yayıcılığı yapmışlardır Kendileri için iyi bildiklerini, onlarla vermekten çekinmemişlerdir. Bu yüzden savaşanlara da Müslümanların girdikleri her yer Müslümanlaşmıştır. Osmanlı orduları Balkanlara kendileri için güzel olanı aşılamıştır. Kore'de bile Müslümanların mevcudiyetinin orada çarpışan Türk askerlerinden ötürü gerçekleşmiş olması başka türlü nasıl açıklanır? Müslümanlar inançlarının bayrağı altında dövüşürler. Şarkıları ile dövüşür ve kazanırlar. Yani Müslümanların savaşları ne sanatı alçaltan insanların, ne de muhayyileyi inkâr edenlerin savaşıdır. Düşmanını kurtarmayı öngörmek, sanatı bile geride bırakan bir yüce duygunun, sınırları geniş bir umudun erleri tarafından, gaza erleri tarafından yüklenilebilir üstünlükte bir anlayıştır. Bereket budur.