Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.7
Şükran Atay
Şükran Atay
@S_Aty
AHBVÜ/İF
Mazıdağı
Mardin, 1999
135 okur puanı
Aralık 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okurken baya bir zorlandığım bir eser oldu. Eserde kullanılan psikolojik terimler kitaba odaklanmamı biraz zorlamış olsa da okurken çok şey öğrendim. Bu eseri bir süre sonra, daha dinç bir kafayla okumak isterim. Çünkü her okuduğumuz dönemlerde bu eser insana çok farklı ve yeni şeyler katar. Bence her ebeveynin okuması gereken bir eser. İnsan beyni o kadar tuhaf ki daha bebekken ebeveynleri tarafından sergilenen iyi kötü bütün tavırlar kayıt altına alınıp gelecekteki karakterlerinin şekillenmesinde büyük bir rol oynuyor. Hikayesi anlatılan her çocukta bunu görüyoruz ve bunların gerçekten yaşanmış olması durumu daha da ürkütücü hale gelmesine neden oluyor. Beni en çok etkileyen karakter tabiki Leon oldu. Okumak isteyen herkese tavsiye ederim eminim herkese çok şey katacaktır. Şimdiden keyifli okumalar.
Gerçek sevgi bu mu
Hz. İsa'ya sevgisini göstermek için ona ihanet eden Yahuda. Yahuda kafasındaki düşüncelerin karmaşıklığı yüzüne yansımış gibi tuhaf bir görüntüye sahip bir kişi aynı zamanda güvenilir olmadığı ve sık sık yalan söylediğine dair ün salmış bir arkadaş. Ancak Hz. İsa onu alıp aralarına katar. Herkes başta bunu tuhaf karşılasa da bir şey diyememişler ancak asla onu aralarına kabul etmemişler. Ancak Yahuda Hz. İsa'ya olan sevgisini her daim göstermek istemektedir çünkü ona göre aslında onun öğrencileri aslında onu gerçekten sevmemektedir. Hz. İsa başta ona sevgiyle yaklaşsa da zamanla ona karşı soğuk olmaya başlar bunu fark eden Yahuda onu etkilemeye çalışır. Ancak Yahuda çok az bir paraya Hz. İsa'yı askerlere şikayet eder ve onun öldürülmesine neden olur. Ancak öğrencileri ses çıkarmadan sadece olayı izlerken o onun suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışır. ( Bu ne yaman çelişki) Daha sonrasında gidip bütün öğrencilerle bir yüzleşme yaşarlar ve onlara neden ses çıkarmadıklarını sorar daha sonrasında Yahuda'nın kendi sonunu getirmesiyle kitap bitiyor.
Ben okurken arada sıkılmadım değil ama yoğun eserler sonrası kafa dağıtmak için okunulabilir.
Bir yasak aşk hikayesi
Eser bir açık artırmaya katılan ve oradan bir kitap alan kişinin anlatımıyla başlar. Daha sonrasında kitabı olmak için Armand Davul kendisine ulaşır ve kitabı istemesinin asıl amacını anlatmaya başlar.
Armand Davul ve Marguerite Gautir'in aşk hikayesiyle tanışır. Marguerite kamelyaları çok sevdiği için herkes ona Kamelyalı Kadın diye tanımaktadır ve bu kadın Armand'ın dikkatini çeker. Marguerite'nin başta ona karşı sergilediği ukala tavırlara rağmen onun aşkına kavuşmak için her şeyi yapar. Başta başka erkeklerle de görüşen Marguerite, Armand'ı tanıdıktan sonra bütün borçlarına rağmen ve yaşadığı lüks hayatı kaybetme pahasına Armand ile yeni bir hayat kurmaya karar verir. Ancak bazen her şey insanın planladığı gibi ilerlemez ve bu hikayenin sonrasında ortaya hüzünlü bir aşk hikayesi çıkar.
Okur Takip Önerileri
Gerçek bir yaşam öyküsünden alınmış muhteşem bir eser. Okurken çoğu yerde gözlerim dolmadı desem yalan olur. Hem çok sade hem de çok akıcı bir dille yazıldığı için okuyucuyu hiç sıkmadan müthiş bir yolculuğa çıkarıyor.
Beyin felciyle dünyaya gelen Petey doktorlar tarafından zihinsel engelli teşhisi konuluyor. Yanlış teşhis konulması sonucu Petey'in ailesi ona iki yıl baktıktan sonra onu bir akıl hastanesine bırakılıyor. Petey her ne kadar ailesi ondan vazgeçse de Petey yaşamaktan ve yaşarken ondan zevk almaktan hiç bir zaman çekinmiyor. Gittiği yerde çok güzel dostluklar ediniyor ancak zamanla onlar da hiç istemeseler de onun hayatından çıkmak zorunda kalıyor. Orda tanışıp çok yakın arkadaş olan Calvin'le ayrı hastanelere nakledilmeleri sonucu yolları ayrılıyor ve Petey başka bir yere yerleştiriliyor ve asıl macera orda başlıyor. Petey orda Trevor Ladd adında sekizinci sınıfa giden bir çocukla müthiş bir dostluk elde ediyor.
Bu eser bana şunu gösteriyor hayat bize her zaman kusursuz ve çok güzel fırsatlar sunmayabilir ama hayat bize hayatımızı güzelleştirmek için yaşama fırsatı veriyor ve bunu nasıl kullanacağımız bizim elimizde. Petey gibi bir çok insan var " engelli" sıfatını yapıştırıp onların hayatından öylesine geçmeden onları anlamaya çalışmak gerekiyor.
Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar. Gerçek engel bedende değil kalptedir.
Amin Maalouf Doğu'dan Uzakta.
Yazarın okuduğum ikinci eseri. Açıkçası bu romanı aldığımda bu kadar beğeneceğimi düşünmemiştim ama Amin Maalouf'un kalemini sevdiğim için okumaya karar vermiştim ve ne kadar doğru bir karar verdiğimi bitirdikten sonra anladım. Eser insanın kafasında bir sürü soru işaretleri bırakan konulara değiniyor. Hatta içimden dedim ki keşke başka bir arkadaşım da okusa sonra oturup saatlerce bunu tartışsak. Din konusunda yaptığı eleştiriler tartışmaya ve düşünmeye çok açık konulardı.
Eserin konusuna gelecek olursak gençlik yıllarının en güzel dönemlerinde bir arada vakit geçiren bir grup arkadaş ülkelerinde çıkan savaş sonucu her biri farklı ülkelere göç etmek zorunda kalıyor. Yıllar sonra Fransa'ya taşınan Adam ülkede kalmaya devam eden ve "geçmiş arkadaş" olarak tanımladığı bağlarını kopardığı Murad adındaki arkadaşının ölüm döşeğinde olduğunu ve son kez onunla küslüklerini bitirmek için konuşmak istediğini ve kendinisinin ülkelerine geri dönmesini istediğini söyler. Bunun sonucunda Adam ülkesine geri dönüp 16 günlük bir maceraya çıkar. Gittiği yerde arkadaşının son nefesine yetişemeyen Adam arkadaşının eşinin isteği üzerine eski arkadaşlarını bir araya getirme planları yapmaya başlar.
Amin Maalouf bu eserinde de bildiği en iyi şeyi yapıp savaşın korkunç izlerini bize açık açık anlatıyor.
Sadece kadınların yaşadığı bir ülke düşünün
Bir ülke düşünün ve orda üç milyona yakın sadece kadın var. Birgün ansızın hayatlarına birbirinden farklı üç erkek giriyor. Birgün Jeff Margrave, Vandyck Jennings ve Terry O. Nikholson adında üç genç bu ülkeyi duyuyor ve gerçek olup olmadığını öğrenmek için yola çıkıyor. Önce uçakla daha sonra gemiyle yola çıkan bu genç gerçekten Kadınlar
Adı bilinmeyen bir ülkede bir sabah dünyada hiç görülmemiş bir şey yaşandı ölüm aniden ortadan kayboldu. Başta her şey çok iyi giderken bu haber insanlar tarafından mutlulukla karşılanırken bir süre sonra her şey tepe taklak olmaya başlar çünkü insanlar sürekli doğuyor ama kimse ölmüyor hastalar iyileşmiyor ölmüyor da . Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insan şaşkınlığa uğrar ve bir süre sonra ülkede edebi, ahlaki ve temel değerlere ters düşen davranışlar ortaya çıkmaya başlar.
Kitap genel olarak akıcı farklı bir konu, farklı bir olay örgüsü kitabın sonunda komik diyaloglar vardı. Genel olarak keyifli bir eser felsefi açıdan düşünülmesi gereken çok detay var örneğin ölüm ve dinler arasındaki bağlantıyı çok güzel ele almış. Esere yapacağım eleştiri noktalama yanlışları olduğu için bazen konuşma kime geçtiğini anlayamadım. Kitabı okuyacak olanlara tavsiye ederim. Şimdiden keyifli okumalar...
Farklı olman sözlerinin gücünü azaltmaz.
11 yaşında otistik olan Addie, yaşadıkları kasabada sadece nöroçeşitliliğe sahip bazı kadınların sırf farklı oldukları için "cadı" diye tanımlayıp haksız yere onların öldürüldüğünü öğrenir ve bunu kendi hayatı ile benzetip kendisinin de başına bunun geleceğini düşünür ve bunun sonucunda kasabada gerçekleşen meclis toplantılarında onlar adına bir anıt yapmak istediğini anlatır ve olaylar bunun üzerine şekillenir. Otistik olan Addie tıpkı onun gibi olan ablası Keedie ile okulda hem arkadaşları hem de öğretmeni tarafından birçok zorbalığa maruz kaldığını bize anlatıyor.
Kitap aslında bir çocuk kitabı ve birçok alanda ödül almış ama bence her yaşta okunabilecek bir kitap. Yazar olayları gayet akıcı ve açık bir şekilde ele almış kitapta yer yer geçen resimlerde kitaba ayrı bir güzellik katmış. Bu kitap sayesinde insanların sırf farklı oldukları için ne kadar zorbalığa uğradıklarını görüyoruz bu otistik durumun insanların nasıl yanlış anladığını ve sanki insanlar içine çıkmamaları, hiçbir şey başaramayacaklarını yani tıpkı Addie'nin dediği gibi bir şey başardıklarında bunu başkasından çaldığını, kopya çektiğini düşündüklerini görüyoruz. Kitabın başından sonuna kadar öğretmenlerine o kadar çok nefret besledim ki böyle bir insana hiç kimse emanet edilmemeli.
Kitabı okumak isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim şimdiden keyifli okumalar
Kendi yazdığı bir eseri olmayan Sokrates'in düşüncelerini bizlere öğrencisi Platon aktarmaktadır. Eserde Sokrates'in Tanrılar'a inanmadığı ve kendine yeni Tanrı'lar icat edip gençleri yoldan çıkardığı suçuyla Sokratesin idam cezasına çarptırılması sürecinden önceki sonraki ve o an ki savunmasını anlatır.
Felsefeyle aram çok iyi olmamasına rağmen büyük bir zevk ve ilgiyle okudum. (Vize dönemime denk gelmeseydi iyidi) Sokrates'in kendisini savunurken kullanmış olduğu argümanlar oldukça ilgi çekici okuyan herkese farklı bir bakış açısı kazandıracağına eminim okumak isteyenlere tavsiye ederim şimdiden keyifli okumalar
Kabul ediyorum eseri okurken ağladım. Bu eseri okuyun,okutun.
Eserimiz,Çinde köyleri gezip onlardan duyduğu, dinlediği hikayeleri halk şarkıları haline getiren gezginin Fugui ile tanışması ve Fuguinin kendi hayat hikayesini anlatmasıyla başlıyor.
Eserde geçen olay örgüsü Mau'nun lider olduğu ve sözde kalkınmayı yaşatacağı yani Kültür Devriminin yaşatacağı dönemi ele alıyor. Bu eseri okuyunca o dönemdeki liderin halkına ne kadar zulüm ettiği, insanların bir ekmek parçası için birbirlerini öldürecek dereceye geldiklerini görüyoruz.
Gelelim eserin içeriğine
Eser bizim baş karakterimiz olan Fugui tarafından gezgine kendi hayat hikayesini anlatarak başlıyor. Fuguinin ailesi bir dönem köyün en zengin ailesiyken daha sonrasında Fuguinin yaptığı hatalar yüzünden köyün en fakiri haline gelmeye başlıyorlar. Eserin başında Fugui'ye o kadar çok kızdım ki yanımda olsa yakasına yapışırdım. Eser daha sonrasında Fuguinin maddi durumu kötü olduktan sonra kendisinin zorla askere götürüldüğü, askerden döndükten sonra karısı,kızı ve oğlunun hayatında yaşanan değişiklikleri ele alıyor.
Eserle ilgili yazacak o kadar çok şey var ki örneğin dünyanın neresinde olursa olsun ezilen, hayat mücadelesi vermeye çalışan ve hayatına son verilecek birileri varsa bunların hep halkın köylü,fakir kısmı dediğimiz kişiler oluyor. Coğrafyalar değişiyor ama bazı insanlar için yaşam hep aynı.
"Geldiğin yere dön, şeytan"
Cehennem'de canı sıkılan Şeytan, insanlarla oyun oynayıp, yalanlar söyleyerek onları yakından tanımak ister ve bunun için yer yüzüne iner. Amerikalı bir milyarder olan Wandergood'un yerine geçen Şeytan insanlarla tanışmaya başlar. Kitabın daha ilk bölümünde ben yalnızım diyen Şeytan bunu sık sık tekrar eder. Her ne kadar ben insanım dese de aslında "Ben" yazarken bunu büyük harflerle yazması bile onun kendisini daha insanlardan biri olarak görmediğini bize gösteriyor ve ne zaman ki Şeytan gerçekten insan olmaya başlıyor artık beni de küçük yazmaya başlıyor.
Şeytan dünyada Magnus ve Maria ile tanışır ve aslında insanın şeytandan daha tehlikeli bir varlık haline geldiği gerçeğiyle geç olsa da tanışır.
Eserin bir kısmında Magnus yeni bir dinamit keşfettiğini üstelik bu dinamitinin iradeli, bilinçli ve gören bir dinamit olduğunu bu dinamitinin adının da "insan" olduğunu bize söylüyor. Yani her insanın fikir dünyası bir dinamit etkisi yaratabilir. Yazarın da dediği gibi her insan bedeninin üzerinde bir bomba taşıyor. Şeytan bu ayrıntıyı kaçırdığı için en sonunda insan karşısında mağlup oluyor.
Yazardan okuduğum ilk eser çevrem tarafından çok önerilmişti gerçekten okunması zevkli ve her cümle üzerinde derin tefekkür edilmesi gereken bir eser ben de okunmasını tavsiye ederim. Keyifli okumalar.
Jack London'ın yarı otobiyografik eseri olan Martın Eden.
Benim için büyük bir maceraydı Martın Eden. Eserle ilgili yazacak çok şey var. Öncelikle bir gemide çalışan eğitimizsiz,nerde nasıl davranacağını bilmeyen karakterimiz olan Martın burjuva sınıfına mensup Rutha aşık olur. Martın'daki büyük karakter değişimini ele alan eser genel olarak farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklılıklarını gösterirken statü ve servetin Amerikan toplumu için ne kadar hayati değer taşıdığını da görüyoruz. Sevdiği kadına kendini ispatlamak için sürekli okuyan, araştıran ve Spencer hayranı bir adam haline gelen Martın yazdığı eserler yüzünden etrafındaki insanlar tarafından anlaşılmamaya hatta dışlanmaya maruz kalmış. Başta editörlerin ve insanların beğenmediği eserler Martın tanınmaya başlayınca herkes tarafından elde etme yarışı haline gelmiştir. Yazarın editörleri olan eleştirisi bize onun da yazarlık hayatında yaşadığı zorluklar hakkında ipuçları vermektedir.
Eserden yola çıkarak şunu bir kere daha anlamış oldum bir şeyleri başarmak için çıktığın yolda hevesini kıran, önüne taş koyan çok insan olacak sen inandığın yolda gidip başarı elde edince daha önce sana inanmayan insanlar her şeyi unutup senin yanında yer alma yarışına girerler. Ben eseri okurken büyük zevk aldım. Kesinlikle tavsiye ederim. Okumak isteyenlere keyifli okumalar. Ah Martın olmasaydı sonumuz böyle.....
Manevi yönü o kadar kuvvetli bir eser ki her satırda gerçek aşkı yaşıyor gibi oluyorsunuz.
Hz. İbrahim'in hayatından kesitler sunan eser asıl olarak Hz. Hacer'in hicretinden bahsetmektedir. Hz. Hacer hicret ederken onun tüm duygularını,say ederken hissettiklerini insan kendi içinde de hissetmektedir.
Ben eseri okurken çok beğendim tabi kesinlikle Hz.İbrahim, Hz. Hacer ve Hz. Sâre'yi anlatırken tamamen gerçekle bağlantılıdır diyemeyiz ama tamamen gerçekten kopuk kaleme alınmış da diyemeyiz. Çünkü olaylar gerçek ancak karakterlerin iç dünyasına değinirken yazar kendi duygularını katarak kaleme almış. Kitabı okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar.
Oldukça akıcı ve sade bir dille yazılan eser her genç kızın evlenmeden önce okuması gereken eserler arasında yer alır diyebilirim. Yazar bize her alanda nasıl bir bakış açısına sahip olmamız gerektiğini, Müslüman bir genç kız olarak nasıl bir yaşam biçimi oluşturmamız gerektiğini açıklamaktadır. Hayatın her alanında bize yardımcı olabilecek bir eser.
Öncelikle Sezai Karakoç'u rahmet ve saygıyla yâd ediyorum. Her şeyin bir vakti zamanı var ben bu eseri yaklaşık bir yıl önce aldım ve daha yeni okudum. Keşke daha önce okusaydım demeyeceğim çünkü sanırım kitapta buna hazır olmadığımı biliyordu. Şuan okuduğum için çok mutluyum. Bin sayfalık bir kitabın bana katamayacağı ve belki de farkedemeyeceğim gerçekleri 68 sayfalık bir eser bana farkettirdi. Kitabın konusuna gelecek olursak kitap iki bölümden oluşuyor her iki bölüm de okuması inanılmaz zevkli ve her sayfada zihinde bir ışık açıyor. İlk bölümde Asya, Avrupa ve Afrika üçlüsünün şuan ne durumda olduğunu nasıl oldu da bizlerin İslam'dan bu kadar kopup Batılılaşmaya doğru gittiğimizi bize çok güzel bir şekilde açıklıyor. İkinci kısımda ise bize hatta tüm insanlığa İslam'a gelin çağrısı yapıyor. İslama tekrar nasıl döneceğimiz bize çok güzel açıklıyor.
Ben bu kitapla şunu anladım şuan yaşadığımız çoğu şey Batı özentisi bu kadar Batı özentisinin içinde kendi benliğimizi bulup buna sımsıkı sarılmamız lazım biz bugün bunu yapmazsak yarın gelecek olan nesil bu Batılılaşmanın içinde kaybolmaya mahkumdur. Yazacak o kadar çok şey var ki muhakkak her Müslümanın okuması gereken bir eser. Altını çizdiğim o kadar çok cümle var ki hepsi bana birer öğüt niteliğinde. Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar. Okuyun okutun.
