Gözleri, sadece gözleri, sıkılmalarının, ne istediğini bir türlü bilememenin ve belki de bu yüzden, karşısına çıkan yeni ve yabancı yaşamlara dokunmak isteyişinin, sürüklenişlerinden kurtaracak ve sıfırdan başlama şansı verebilecek, bir çeşit tutunma çabası olduğunun farkındaydı. Belki de bu yüzden gözler, kendisi tarafından ve çocukluğa giden bir tarihte olmuş, artık "kendine rağmen"e dönüşmüş bir kabuklanmanın içine hapsolmuş, çıkış yollarını yitirmiş bir kimliğin yardım çağrısı gibi bakıyordu.
Kendisini arayan tam bulup sıkı sıkı tutmuşken ruhunu, bedenine bir türlü yerleştiremeyen çekiştiren uğraştıkça da yalpalayan esirleşen bir kadın duruyordu karşımda. Bana mı benziyordu?
Oysa ruh hastalarından da öğrenilecek pek çok şey var. Ruhsal hastalıkları bu baskın bakış açısı, bu konudaki ilerlemelerin önündeki en önemli engel gibi görünüyor. Belki bazı ruh hastalığı deneyimleri, insan hayatının bazı yönlerine veya boyutlarına "dalmaktan" veya saplanıp kalmaktan ileri geliyor. Örneğin şizofreni gibi bazı ruh hastalığı deneyimleri, bize insan hayatının kaçınılmaz ilişkisel boyutuna ilişkin bazı öngörülerde bulunma fırsatı ve şansı verebilir. Keza insan hayatının ahlaki boyutunu, vurgulanmış biçimleri ile belki de en iyi ancak içlerinde paranoya ve depresyonun da bulunduğu bazı ruh hastalıkları deneyimlerinde anlayabiliriz. İnsan hayatındaki kötülüğü yalıtarak betimlemekte hangi normal sıradan kişi sıradan bir borderline veya paranoid kadar başarılı olabilir?