Yaylacık kasabasına bağlı Kavaklı köyü adına yakışır biçimde üç tarafı ulu kavak ağaçlarıyla çevrili, bir yanı da güçlü akan dereye bakıyordu.
Serin derenin kenarında özenle topladığı çakıl taşlarını yıkayıp, temiz bir bezle kurulayıp parlatıp her yanı yamalı şalvarının cebine koydu. Geniş ceplerinin ikisi de taşlarla doluydu. Taşlar onun için
Bir dala sarılsan,
Dal elde kalsa,
Dikenler batsa tenine,
Aksa kanın,
Acımasa hiç bir yerin,
Gitmediğin,
Görmediğin,
Duymadığın,
Uzağa...
Sızlasa yüreğin.
#Şiir S.g.
Yenilmez bir ordu gibi dizilmiş aydağların eteklerinde, incebel yolunda bir toz bulutu yükseliyordu. Toprak yol az serin çam ormanına girince toz bulutu dağıldı.
Güneş tepede bağdaş kurmuş ovayı kavuruyordu.
İki yanı gür çamlarla çevrili dar orman yolunda sarı Efe akkara kısrağını dörtnala koşturuyordu. Sekiz on kilometre geride daha büyük bir
Canıım oğlum beni özlediğinde yastığımı koklarmış.
Ben de babamın ceketini koklardım.
Yeri doldurulamayan şeyler vardır,
ana gibi, baba gibi,
gerçek dost, arkadaş gibi.
Upuzun bir yol gittim
Dönüp arkama bakmadım
Aslan postunda kediler gördüm
Ben hiç kimseden korkmadım.
Telleri sardım içime
Mızraplar canıma yetti
Tekneler doldu taştı
Perdeler isyan etti
Sevgiye yüreğim avcumda
İnsana muhabbeti bağladım
Göz gördü gönül yandı
Ben hep içimden ağladım.
Gitmek mi zor?
Kalmak mı zor?
Mengenede sıkışmışım
Aklım uzakta
Kalbim toprakta
Yol beni bekler
Ben Araf'ta kalmışım
Ama özüme sorarsan
Ben Vatanmışım.
s.g.
17. 6. 23.