Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Serdar
Serdar
@Serser
İstanbul Üniversitesi
İstanbul
82 okur puanı
Haziran 2018 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
·
Puan vermedi
Eski basım bir kitap olduğu için inceleme göremedim, bunun üzerine kısa bir inceleme yazmayı kendime vazife gördüm affınıza sığınarak.
Öncelikle bütün şiirleri severek okudum. Dizeler arasındaki ritim, sözcüklerin seçimi, imgelerin yerinde dokunuşları hepsi dansın birer parçası. Bu dansa kalkmadan bu şiirlerin ruhunu nasıl anlayabiliriz değil mi? Hadi elinden tutalım günü...
Kör Baykuş, az sayfasına karşın birçok penceresi olan ve modern İran edebiyatının kurucularından olan Sadık Hidayet'in başyapıtıdır. "Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar." Kitap böyle başlıyor ve bu giriş içerisinde çok şey saklıyor. Karakterler birden çok ama hepsinde o vardır. Rüya ve anın içinde bir sarmal vardır. Düş ve gerçeklik iç içedir. İnsanı öldüren ama aynı zaman da yaşatan bir çaresizlik vardır. Ölümün bilincinde korkusuzluk vardır. Bu kitap ruhun derinliklerine bir ayna tutar...
Behçet Necatigil'in şiirsel çevirisiyle eser harika bir tat bırakıyor. Girişinden bitişine kadar yalnızlığın acı tadını hem hissettiriyor hem de imgenin sınırlarını zorluyor. En favori kitaplarım arasında yerini aldı Kör Baykuş.
Paulo Coelho, okuru etkilemesini ve ona çarpıcı sözlerle doğru mesajı vermesini çok iyi biliyor. Usta kalemi etkileyici ve akıcı bir anlatıma sahip.
Veronika, kitabın adından da anlaşılacağı üzere baş karakter. Bu güzel genç kız, hayatın çoğu yönden iyi olanaklarına sahip gibi gözükse dahi yaşamında bir şeylerin eksikliğini hep hissetmektedir. Aklında intihar etme düşüncesi vardır ve bu intihar girişimi ölmesine değil hayatının değişmesine yol açıyor. Kendisini akıl hastanesinde bulmasına sebep olurken aynı zamanda yakında öleceğini öğrenince varoluşunu yeniden keşfetmeye başlar. Olaylara başka yönden bakarak, akıl hastanesinde yeni arkadaşlar edinerek kendisini bulmakta ve hayata tutunmaktadır. Kitabın sonu beni tatmin etti ve her şeyi gayet yerinde bırakarak doldurabilecek boşluklar da yarattı.
Okur Takip Önerileri
Amin Maalof'un yıllar önce okuduğum Doğunun Limanları kitabını çok beğenmiş ve etkilenmiştim. Yazardan okuduğum ikinci kitap olan Semerkant, benim için güzel bir deneyim oldu.
Ömer Hayyam'ın hayatını, onun nadide el yazmasını, yaşadığı İran dönemini ve Doğu kültürünü konu alıyor. Aşkın, şarabın, hayatın güzel yönleri onun dörtlüklerinde en sık işlediği temalardan. İran tarihinde ve o yıllarda dünyada kendinden sıkça söz ettiren diğer önemli kişilerden Hasan Sabbah ve Nizâmülmülk'e roman akışında yeterince değiniliyor. Ömer Hayyam'ın tarihte ki kalıcı isimlerden biri olmasının nedeni ve ölümünden sonra ününün nasıl yayıldığı kitap içerisinde cevap buluyor. Herkesin okuması gereken, dolu dolu bir eser.
Olağanüstü Bir Gece, seçkin bir burjuva olan adamın yaşamının sıkıcılığını, yalnızlığını ve yeni şeyler aramasını anlatıyor. Ana karakterin olağanüstü gece dediği aslında kendi tekdüze yaşamının olağan dışı günü. Yani öyle büyülü bir anlatımdan çok bir adamın duyarsızlığını ve psikolojisinin çok iyi anlatımını buluyoruz. Ait olduğu kesimin normlarının ve kalıplarının bir günde olsa dışına çıkıyor. Kendini bulmak adına ve o gün sıradanlıktan kurtulmak için yeni şeyler deniyor. Sevincin ve samimi duyguların aslında daha basit bulunabilirliğini gösteriyor bu kitap bizlere.
Kırmızı Pazartesi, gerçekleşen bir cinayeti polisiye tarzında olayları ve kişileri sıralayarak anlatıyor. Karakterlerin hepsinden kısaca bahsediyor, öyle ki sizde kasabadan biri oluyorsunuz. Evlilik, aile, namus kavramlarını toplumun ikiyüzlülüğü ve insanların vurdumduymazlığı üzerinden, herkesler tarafından bilinen bir namus cinayetinin nasıl gerçekleştiğini anlatıyor. Kitabın içinde geçen bir yargıyı soru halinde yazmak istiyorum, kader bizleri görünmez kılar mı ?
Kırmızı Pazartesi dikkat isteyen bir kitap yoksa o kadar isim arasında kaybolabiliyorsunuz. Özellikle ana karakterleri anlatış biçimini ve işleyişini sevdim. Zevkle okuyabilirsiniz.
Erwin Siegelbaum toplama kampından bırakılmış bir adam olarak savaş sonrası Avusturya'sında trenlerde yolculuk ederek yaşamını sürdürüyor. Her durakta bir tanıdığı, arkadaşları olan ve her gün farklı yerde kalan bir yahudi. Komünist anne babasının ölümünden sorumlu olan bir Nazi subayından almak istediği intikamın peşinde aynı zamanda.
Kitap yalın bir anlatımla yazılmış ve o hafif hüzünlü anlatımın içinde derin bir acı olduğunu hissettiriyor. Yazarın kendi hayatından izler taşıdığı ve o dönemin gerçeklerini yansıtan bir tarafı olduğu için okumakta fayda var.
17. yüzyıl Fransa'sında geçiyor hikaye. Usta ressam Frenhofer ve iki genç ressam üzerinden ilerliyor.
Balzac, arayışın sonu gelmeyeceğini ve o sonsuz uğraş içinde mükemmelliği yakalamanın modern sanat dünyasında en önemli sorunlardan birini oluşturmasını çok güzel bir anlatımla betimlemiş.
Böyle Buyurdu Zerdüşt, Nietzsche'nin "yazılmış en yüce kitap" olarak tanımladığı armağanı.
Kitap dört bölümden oluşuyor hem edebiyat hem felsefe iç içe. Bengi dönüş( edebi dönüş), güç istenci, tin, insanın kendini aşması ana konuları oluşturuyor. Üstinsana ulaşılması için erdemin klasik algısını yıkıyor, irade, ruh ve hakikati daha çarpıcı bir şekilde, alışılmışın dışında irdeliyor.
Çok fazla konuya değiniyor, anlaşılır ve yalın bir dil kullandığını düşündüğüm yerler olduğu gibi fazla kafa karıştırıcı gelen yerler de oldu. Bu yüzden bazı yerleri dikkatlice okuyup üzerine düşünmek gerekiyor. Katılmadığım yerler olsa bile bu kez de farklı kapılar açıyor ve başka bir gözden bakmamı sağlıyor. Böyle bir kitabı yeterince anlamak için en azından Nietzsche'nin "Ecce Homo" kitabını ve diğer kitaplarından birini okumanız gerektiğini söylemek daha yerinde olur. Üslubunu ve düşüncesini anlamak için bu gerekli görünüyor.
Görmek istersek eğer
Fahrenheit 451'in önsözünden bir alıntı yaparak başlamak istiyorum.
"Birileri size bir öykünün neyle ilgili olduğunu söylerse, muhtemelen haklıdırlar. Öykünün yalnızca bununla ilgili olduğunu söylerse, kesinlikle yanılıyorlardır." Genel olarak kitabın vurguladıkları, George Orwell tabiriyle bir peri masalının hayvanlar üzerinden eşitsizliği, hiyerarşik düzeni ve Stalini eleştiren kurgusu, akıcı ve anlaşılır.
Hayvan Çiftliğini ve 1984' ü okuduğum zaman aynı şey ilgimi çekti. En çokta gerçeklerin ne kadar kolay çarpıtıldığına, değiştirildiğine ve özellikle çok çabuk kabullenilmesine dikkat çekmek istiyorum. Belki de günümüzde özellikle bizler gerçekler için bunu yapıyoruz, gözlerimizi kapatıyor ve doğruyu yanlışı ayırt edemeyecek duruma geliyoruz.
