Eğer hiçbir sınır, önyargı veya sana isteklerinin abartılı, aşırı, gülünç ya da ölçüsüz olduğunu söyleyen kimse olmasaydı? Yani eğer her kim olursa olsun, istediğin kişi olabilseydin ve önünde bütün yollar ile kapılar açık olsaydı, o zaman kim olmayı isterdin?
Biliyor musun, insan birden yaşlanıyormuş. Çocukların gamzeleri, yapraklı sular, büyüklerin gökyüzü saatleri, yatak kokuları, eşiklerin büyüsü, ay masalları, ağaçların düğünü...
Yalnızlık, ah o canımızla çerçeveli kapımız, penceremiz. Ey anıların dalsız gölgesiz günbatımı... bilmem ki bir gün açılır mısınız zamanın gök bahçelerine.
Şimdi iş kavramının yani her gün sabahtan akşama kadar süren ağır çalışma hayatının gerçek yüzünü görünce anlıyoruz ki bu, aklı, arzuların ve bağımsızlık isteğinin gelişmesini güçlü bir şekilde engellemeyi bilen, herkesi dizginleyen bir tür çok etkili polistir.
Zira iş, ciddi miktarda sinir gücü harcıyor ve düşünmakten, derin dalmalardan, hayal etmekten, endişe etmekten, sevgiden ve nefretten alıkoyuyor, göz önüne hep kıymetsiz bir amaç koyup, düzenli ve basit tatminler sağıyor.
Böylece sürekli ağır çalışılan bir toplum, daha güvenli bir toplum olacaktır, ki günümüzde güvenliğe en yüce tanrı diye tapılıyor...