Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Elif Sümeyye Tuna

İffet; insanın zevklerini, hazlarını, zaaflarını disiplin altına alması, nefsî arzularını helal yollarla ve izin verilen ölçülerde karşılamasıdır. Heveslerine ve ihtiyaçlarına karşılık ararken kendisine, insanlara ve Allah'a karşı sorumlu olduğunu unutmamasıdır. İffet, nefis karşısında kişilikli bir duruş sergilemek, bu sayede onurlu bir hayat sürmektir. Aynı zamanda iffet "namus” yani "cinsel arzuların helal dairesinde ve kutlu amaçların aracı olarak kullanılmasıyla gerçekleşen erdem” şeklinde özel bir anlam da taşır.
Reklam
İslam'ın temel referanslarında yer alan ifadeler doğru bağlam ve şartlarda okunduğunda; bu metinlerin söylendiği ve uygulandığı ortam dikkate alınarak değerlendirme yapıldığında; maksat ve mecraya uygun bir açıdan bakıldığında görülecektir ki, kadına yönelik şiddeti benimsemiş bir düşüncenin, kendisine Kur'an'dan ve sahih sünnetten referans bulabilmesi imkânsızdır. Aksine vahyin dili, kadına yönelen cahiliye gaddarlığını ortadan kaldırmaya ve hukuku ikame etmeye yöneliktir.
Ailenin Merhamete Olan İhtiyacı
Sabır, hoşgörü, merhamet, adalet, dürüstlük, vefa gibi ahlâkî erdemlere inanan ve bunları davranışlarına yansıtabilen bir kimse, problemlerinin çözümünde şiddet dışında yollar arayacaktır. Ama bu erdemleri bilmeyen, önemsemeyen ve davranışlanna yansıtamayan birisi, hayvanlar âleminde görülen içgüdüselliğe benzer şekilde çatışma anında öncelikle aklına değil gücüne başvuracaktır. Bu ise insanın zekâsına ve saygınlığına yakışmayan bir durumdur.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ailenin Anlam Dünyası
Aileyi korumak, fırsatlarda olduğu kadar sıkıntılı anlarda da "ailenin menfaatlerini önceleyen" bir bakış geliştirmeyi gerektirir. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.), kişinin ailesi için harcadığı her kuruşa sadaka ecri verileceğini bildirir ve ailesini tehlikelerden korumak için mücadele ederken ölenin şehit olacağını müjdeler. Onun "hayırlı insan” tasviri gayet açıktır: "Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.'" Kişi şayet bencil, sorumsuz, hırslı ve arzularının peşinde koşan bir hayat anlayışına sahipse; aile bağlarının değerini görmezden geliyorsa; ailesini değil de kendi çıkarlarını önceliyorsa hayırlı mümin tasviriyle uyuşmuyor demektir.
Ön Söz
Bu çalışma, Resûl-i Ekrem'in (s.a.s.) nebevî mirasının en nadide parçalarından biri olan "aile içi merhameti” bir sabite olarak kabul etmekte ve merhamet ortamını zedeleyen her türlü şiddet eğilimiyle mücadeleyi hedeflemektedir. Bu mücadelenin temel mantığını ise gücünü dinî ve ahlâkî referanslardan alan bir "zihinsel dönüşüm” çabası oluşturmaktadır. Aile içinde bilhassa kadına, çocuğa ve yaşlıya yönelen şiddetin ne gibi zihniyet kalıplarından nemalandığını tespit ederek bu kalıpları Kur'an ve Sünnet eliyle ıslah etme gayreti güden çalışma, şiddet- zihniyet ilişkisini irdelemesi bakımından orijinaldir.
Reklam
Bütün bir beşeriyetin hidayeti/ insanlığın saadeti için, Rasûlüllah'ın tebliğine vâris olan İslâm davetçileri, mutlaka Hz.Peygamber'in yolundan gitmek O'nun davet metotlarım bilmek ve tatbik etmek mecburiyetindedirler. Müslümanlar ve davetçiler için dinlerini ilgilendiren her hususta ve her zamanda Allah Rasûlüne itaat ve O'nun Sünnetine uyma farzdır. Kur'an-ı Kerim, Rasûlüllah'a itaatı emreder. Hz.Peygamber, ümmetine Kitab'ı ve Sünnetlini emir ve tavsiye buyurur. Zira Rasûlüllah'ta gerçekten güzel bir imtisal nümûnesi vardır. Şu halde müslümanlar ve İslâm davetçileri, Rasûlüllah'ın İslâm'a davet metodunu gayet iyi bilmeli ve hayatlarında, davetlerinde tatbik etmelidirler.
Sayfa 477Kitabı okudu
İslâm'a davet, kişinin kendi şahsından başlayarak, en yakın çevresinden itibaren merhale merhale bütün insanlığa kadar uzanan mukaddes bir vazifedir. Kur'an-ı Kerim'den, hadis-i şeriflerden ve İslâmî kaynaklardan aldığı bu mana muvacehesinde davetin şümûlüne şahsın nefsini ıslahı, çocuklarını terbiyesi, yakınlarının eğitimi ile ilgilenmesi, bir dostuna nasihati, bir iyilikte bulunuvermesi ve hayra teşviki, kötülüklere karşı bir tavır takınarak onları ortadan kaldırmaya gayret etmesi, bir gayr-i müslimin hidayeti için uğraşması, yeryüzünden fitne ve fesadın kalkması için İslâm ordusunda yer alması, kısacası gayr-i İslâmî bir hal ve durumdan İslâmî bir hal ve duruma geçişi sağlaması hep girmektedir. Bu geniş mana sebebiyle davetin cereyan edeceği sahayı kısıtlayıp dar tutmak doğru değildir. Davet, imanî konularda oldüğü gibi, ibadet ve muamelatta, ahlâkî prensiplerde de cârîdir ve Cenab-ı Hakk'ın bütün müslümanlara yüklediği bir mü kellefiyettir, bir mes'ûliyettir. İslâm davetinin temelini teşkil eden emr bi'l-ma'ruf nehy ani'l-münker'i îfa, İslâm ümmetinin vasfıdır ve Cenab-ı Hak tarafından bütün müslümanlara emredilmiştir. Emrin umumiliği sebebiyle bütün müslümanlar güçleri nispetinde ve bilgi sahibi oldukları konularda İslâm'a davet vazifesini yerine getirecekler, yetişkin bir davetçiler grubunun yapabileceği faaliyetlerde de, maddî ve manevî yönlerden onlara destek ve yardımcı olacaklar, tensip ettikleri davetçilerin İslâmî ölçüler dairesinde hareketlerini her an kontrol ederek davetin sıhhatle yapılmasını sağlayacaklardır.
Sayfa 475Kitabı okudu
Dua
Huneyn Ğazvesi esnasında Hz.Peygamber'in duası ile müslüman olan şahıs, kendisinin İslâm'a girmesine vesile olan mesut hadiseyi şöyle anlatıyor: Huneyn günü Rasûlüllah'la beraber harbe iştirak ettim; fakat müslüman olduğum ve Peygamber'i kabullendiğim için falan değil... Sadece Hevâzin'in Kureyş'e karşı asker toplaması ve savaş açması zoruma gitmişti. Muharebe esnasında Rasûlüllah'la beraber bulunurken dedim ki: "Ya Rasûlallah, ben, siyah-beyaz (ala) atlar görüyorum!” Buyurdu: "Şeybe! Müslümanların nusratına gelen bu atları ancak kâfirler görür.” Sonra elini sırtıma vurdu ve : "Ya Rabbi, Şeybe'ye hidayet ver.” diye dua etti. İkinci ve üçüncü defa vurup aynı şekilde duada bulundu. Üçüncüsünde elini sırtımdan kaldırdığı zaman yeryüzünde bana ondan daha sevimli bir başka şey daha yoktu.
Sayfa 394Kitabı okudu
Bir gün Rasûlüllah'la görüşmek üzere bir zat gelmişti. Adamcağız Allah Rasûlünün huzurunda durunca bir titremedir aldı onu. Peygamber Efendimiz: "Sakin ol, ben bir hükümdar falan değilim! Sadece kurutulmuş et yiyen Kureyş'ten bir kadının oğluyum" buyurarak adamcağızı teskin ediyordu. Ebû Hüreyre ve Ebû Zer Hazretleri naklediyorlar: "Rasûlüllah, ashabı arasına girer otururdu. Bir yabancı geldiği zaman hangisinin Rasûlüllah olduğunu farkedemez ve sorma ihtiyacını duyardı.
Sayfa 381Kitabı okudu
TEVAZU
Hz.isa: "Mahsul, ovada, sükûnetle yere yatmış sulu ve yumuşak toprakta yetişir; huşûnetle ser çekmiş, dik ve haşin kayalarda, dağlık ve sert arazilerde değil!.. Bunun gibi hikmet de, kibirli olanların gönüllerinde değil, mütevazi olanların kalblerinde gelişir. Görmez misin, başını tavanlara kaldıranların başları tavana değer ve yaralanır; başını eğenlere ise, tavan gölgelik yapar ve onları korur?!”
Sayfa 379Kitabı okudu
Reklam
mucizeler
Mekke Fethi'nden hemen önce müslüman olmuş Ebû Süfyân, Fetih'ten sonra oturmuş gönlünden "Muhammed'e karşı çıkıp ordu toplasam” diye geçiriyordu. Tam bu sırada Hz.Peygamber, onun sırtına vurdu ve: "Böyle bir şeye kalkışırsan Allah seni rezil rüsvây eder.” dedi. Ebû Süfyân döndü baktı ki başı ucunda Rasûlüllah!... O zaman: "Ya Rasûlallah, şu ana kadar senin Peygamber olduğuna kesinlikle, can-ı gönülden inanmamıştım. Fakat şimdi, tamam.” dedi.
Sayfa 352Kitabı okudu
Muhatabın Vasıfları (Muhatabı Tanıma)
Pek çok Kur'an-ı Kerim âyeti, kendilerine tebliğ ve davetin fayda vereceği insanlar ve grupları bize belirler. Bunlar, Allah'ın âyetlerine iman etmiş mü'min ve müslimler, Rablerine götürülüp toplanacaklarından dolayı gâibane Allah'tan ve O’nun tehdidinden korkarak Kur'an'a ittiba edenler, bu takvası sebebiyle bir arayış ve talep içinde koşarak gelenler, can kulağıyla dinleyen, dinleyebilme özelliğine sahip olanlar ve Cenab-ı Hakk'ın kendilerine hidâyet verdiği kimselerdir. Ama "ölü”lerı arkalarını dönüp kaçan "sağır”lar, "kör”ler, apaçık sapıklık içinde bulunanlar, Allah'ın zikrine sırt çeviren, dünya hayatından başkasını arzu etmeyen kimseler, Allah'ın ahiret nasibi vermediği küfre koşuşan insanlar ve Allah'ın hidâyet nasip etmediği kâfirler zerre kadar öğütten istifade sağlayamazlar.
Sayfa 277Kitabı okudu
İslâm cihânşümûl bir dindir; bir kavmi, bir kabileyi, bir milleti ıslah ıçin vaz'olunmuş millî bir din değildir. O, bütün bir beşeriyetin hidâyetini hedef alır. İnsana insan olması yönüyle övyük değer verir ve bir tek insanın bile dalaletten kurtarılması O’nun nazarında çok değerli mesut bir hadisedir. Bu hidâyete delalet eden kimse, hayırların en büyüğünü işlemiş, ecirlerin en büyüğüne nail olmuştur. İki ayrı vesile ile Hz. Peygamber'in Hz. Ali'ye dediği gibi bir mü'min için kendi eliyle tek bir kişinin hıdâyet bulması, onun için kızıl cins develere sahip olmasından ve üzerine güneş doğan her şeyden daha hayırlıdır.
Sayfa 229Kitabı okudu
119 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.