Beyinlerimize öyle yüklenmişiz ki bünyemiz depresyona yenik düşmüş. Mekan değişikliği ve zihinimizi meşgul eden şeylerden uzaklaşmak akıl sağlığımıza ilaç gibi gelecek.
Klinik çalışmalarımın yanı sıra psikoloji ve psikiyatri alanındaki meslektaşlarımın deneyimlerine dayanarak yirminci yüzyılın ortasında insanların en büyük sorununun boşluk duygusu olduğunu belirtmem size şaşırtıcı gelebilir. Bunu söylerken insanların yalnızca ne istediklerini bilmemelerini değil, ne hissettiklerine dair de hiçbir fikirleri olmayışını kastediyorum. Özerklikten bahsettiklerinde yahut karar verememekten yakındıklarında her çağda var olan- tüm bu sorunların altında kendi arzu yahut istekleriyle ilgili kesin görüşlere sahip olmayışlarının yattığı görülüyor. Böylelikle anlamsızlık ve boşluk gibi acı verici duygularla sağa sola yalpalayıp durdukları hissine kapılıyorlar.
Bu bir paradoks gibi görünüyor. Ama paradoks hakkında kötü düşünmemek gerekir; zira o düşünürün tutkusunun kaynağıdır, paradokssuz düşünür tutkusuz aşığa benze: Sıradan birine.
Dışta kalmanın üstesinden gelerek yalnızlığının hapishanesinden kurtulması insanın en büyük ihtiyacıdır. Bu eğilimi aşmadaki kesin başarısızlık, delilik demektir.