Tuba Korkmaz

Tuba Korkmaz
@Tbkrkmz
Hiçliğe karıştım, yok oldum;ama bak, baştan aşağı yaşıyorum!
250 okur puanı
Mayıs 2017 tarihinde katıldı
136 syf.
·
Puan vermedi
Şakuntala
ŞakuntalaKalidasa
8/10 · 42 okunma
Reklam
İnsanın kendini gerçekleştirebilmesinin de bazı sınırları vardır.En önemli sınırlardan biri,insanın içine "konulduğu" varoluş alanıdır.Bir başka deyişle,insanın kendisini içinde bulduğu dünya onun yazgısını da belirler.Otantik bir yaşam sürdürebilmek için insan bu yazgı doğrultusunda yaşamak zorundadır.Örneğin bir jnsan kadın olarak dünyaya gelmişse,var olduğu alan bir erkeğinkinin aynı olamaz Bir kadın bu imkânları reddeder ve örneğin bir erkek gibi davranmak isterse,otantik olmayan bir varoluş biçimini seçmiş olur.Otantik olamamanın cezası suçluluk duygularıdır.Otantik varoluş,insanın kendi yazgısı olan varoluş alanının kabul etmesiyle gerçekleştirilebilir.Otantik olmayan varoluş ise insanın kendisini varoluş alanı dışında bırakması sonucu ortaya çıkar.
Sayfa 314 - Metis YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Varoluşçu psikiyatri,insanın dünya içinde olduğunu ve bir dünyası olduğunu,ancak dünyanın da ötesine ulaşma isteğini vurgular.Bununla anlatılmak istenen,insanın öbür dünyaya ulaşma isteği değil, yaşadığı dünyayı da aşarak yeni dünyalara ulaşma imkânlarıdır.Gerçekten de insan varoluşunun tüm imkânlarını gerçekleştirmek için çaba gösterir ve ancak buna ulaştığında otantik bir yaşam sürdürebilir.Bu çabayı göstermez ve çevresinin egemenliği altına girerse,otantik olmayan bir varoluşu yaşar.İnsan bu iki tür yaşamdan birini seçmekte özgürdür.Varoluş, karşılaştığımız imkânlarla ilişki kurmaktan başka bir şey değildir.Varoluş suçluluğu,bu imkânları kullanmamış olma sonucu yaşanır.
Sayfa 314 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Zaman algılamasının,bir yaş döneminden diğerine farklılık gösterdiği de sanılmaktadır.Bir insanın zamanı algılayış, alışılagelmiş olduğu davranış örüntüleriyle de ilişkilidir.Kimi insan ânını doldurmak ister,kimi "zaman öldürür",kimi ise yaşamayı sürekli erteleme eğilimindedir.
Sayfa 313 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
varoluşçu psikiyatri
Kendi varlığının bilincini yitirme olasılığının yarattığı duyguya "ontolojik anksiyete" denir.Algı yoksunluğu deneklerin bazılarında bu duygunun yoğun bir biçimde yaşandığı gözlemlenmiştir.Bu anksiyete insanda doğuştan vardır.Dolayısıyla kaçınılması imkânsızdır ve ancak dış olaylarla etkileşimlerin sürdürülmesiyle denetlenebilir.Olaylarla anlamlı ilişkiler kurmaktan kaçınma ,suçluluk duygularının yaşanmasına neden olur.Suçluluk doğuştan var olan bir duygudur.
Sayfa 310 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Ergenlik dönemini yaşayan genç,"Ben kendi isteğimle dünyaya gelmedim ki!" diyerek isyan ettiğinde bir gerçeği ortaya koymaktadır.Ancak varoluşçu görüşte bu geçerliliği olmayan bir tepkidir.Dünyaya gelirken kendisine sorulmamış da olsa,bir kez dünya içinde olduktan sonra kendi varlığıyla ne yapacağının sorumluluğu tümden kendisine aittir.
Sayfa 307 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Edmund Husserl kuramlar geliştirme biçimindeki bilimsel yaklaşımlara karşı çıkarak "düşünce"yi yeni bir temele oturtmuş ve kavramların ancak insanların içsel yaşantılarından kaynaklanabileceği görüşünü savunmuştur.Örneğin,insanların ses ve renkleri algılamalarını kavramlaştırmak yerine,belirli bir ses ya da rengin nasıl yaşandığı önem taşır.Bir başka deyişle,bir olayın ne olduğu değil,belirli bir insanın o olayı nasıl yaşadığı vurgulanmalıdır.Varoluşçuluk da fenomenoljiktir,bir yaşantı üzerine kuramsal bir çerçeve geliştirmek yerine olayon gerçekten nasıl yaşandığını inceler.
Sayfa 301 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Varoluşçu psikayatri insanın,kendisini yaşamakta olduğu zaman içinde var edebileceği ve değiştirebileceği ilkesinden kaynaklanır.Bu ekole göre,yaşamın belirleyicileri insanın geçmişi ve içsel dürtüleriyle sınırlanamaz.Tedavi ilişkisi de diğer ekollerde tanımlanan kalıplardan bağımsız bir biçimde yaşanır.Kişi tanımlanması gereken bir nesne değil,bir varoluştur.Anksiyete bir hastalık değil,yaşamın sorumluluklarından kaçışın bir anlatımıdır.Çözüm insanın biyolojik yapısında ya da geçmişinde değil,yaşam yollarını özgürce seçebilmede aranmalıdır.
Sayfa 299 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Schafer'e göre,olumsuz bir objeyle kurulan bağ,hiç obje olmamasına yeğlenir ve bebek annenin kötü yönlerini de içleştirerek bu olumsuz imge üzerinde bir denetim sağlamaya çalışır.Öte yandan içleştirilen bir obje imgesi, dıştaki objenin gerçek niteliklerini yansıtmıyor olabilir.Klinik çalışmalarda da gözlemlendiği gibi,olumsuz bir objeyle kurulan yoğun bağ,bu objeyle daha olumlu bir ilişki kurabilme isteğini de içerir.Bu değerlendirme,neden bazı insanların özellikle kendilerine reddedici bir tutum gösteren kişilere yönelme eğiliminde olduklarını da açıklar.
Sayfa 110 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnsanın sekiz çağı
Erikson'a göre,"Eğer her şey çocukluk dönemiyle açıklanırsa,o zaman her şey bir başkasının kusuru olarak değerlendirilir ve insanın kendi sorumluluğunu üstlenme gücüne duyulan güven de küçümsenmiş olur."
Sayfa 103 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Duygusal soyutlanma
İnsanlar yaşam boyu karşılaştıkları düş kırıklıkları sonucu,beklentilerini belirli sınırlar içinde tutmayı öğrenirler; olmasını istedikleri olay çok yakınlaştığında bile umut duygularını frenler, zamansız bir kutlamaya girişmekten çekinirler.Nevrotik eğilimli insanların çoğunda "gelecek"kavramıyla birlikte umut da bastırılmıştır.
Sayfa 96 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Duygudaşlık
Başkalarına duygudaşlık gösteren kişi, onların iç dünyalarını da tanıma olanağı bulduğundan onları için için küçümseyebilir;çevresine sürekli rüşvet veren bir diğeri bu tutumuyla onları kendisine bağımlı kılarak üzerlerinde bir egemenlik kurabilir ya da sevilmek istediği insanlarla birlikteyken güler yüz gösterip arkalarından kötü konuşabilir.Bu kişilerin çoğu başkalarının sorunlarıyla özellikle ilgilenirler;kimin derdi olsa, nerede bir acı varsa orada belirirler.Normal insanın yardımseverliğinden farklılık gösteren bu tür tutumlarda gizil bir sadistlik öğesi bulunur.Bazen de baskı altında tutulan düşmanca duygular denetimden çıkar ve uysal ve iyi huylu olarak tanınan kişi, kendisinden beklenmeyen düşmanca bir davranış göstererek çevresini şaşırtır.
Sayfa 96 - Metis YayınlarıKitabı okudu
İçleştirme
Engellemelerin yarattığı kızgınlık çevredeki kişilere yöneltilemediğinde üzüntü ve küskünlük duygularına dönüşür.Örneğin sevilen bir insanın ölümü karşısında duyulan yas, gerçekte, ölen kişiye duyulan kızgınlığın içe yöneltilmesidir.Ölen kişinin bizi terk etmiş ve sevgisinden yoksun bırakmış olmasına karşı duyulan kızgınlığın bilinçlenmesi ve dışavurulması süperego tarafından engellendiğinde,bu duyguyu kendi içimizde yaşarız.Bir ölünün arkasından söylenen,"Beni bırakıp nerelere gittin?"sözü böylesi bir isyanın anlatımıdır.
Sayfa 93 - Metis YayınlarıKitabı okudu
1.634 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.