Susmak geliyor içimden, hiç konusmamak öyle duvarlara bakmak. Ama susarsam acı içimde büyür ağırlaşır yer yapar kendine. Acıyla yaşamak zor. Konuşmalıyım, anlatmalıyım.
"Beni güzel hatırla.
Dizlerimde uyuduğunu düşün,
Saçını okşadığımı,üşüyen ellerini ısıttığımı,
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
Alnından öptüğüm dakikaları...
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun.
Bu da sana son sürprizim olsun.
Şimdi,seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum.
Beni güzel hatırla,
Gidiyorum."
Sevdiğiniz birisi istemediğiniz, sizi üzecek bir şey yapar ve siz kızma, küsme hakkını artık kendinizde görmediğinizi fark edersiniz. Aranızdaki ilişki bitmiş, kopmuşsunuz fark etmemişsiniz ya da görmezden gelip malum sonu ertelemişsiniz.
Anlamak ya da anlaşılmak değişmesini istediğimiz şeyleri yeterince değiştirecek güce sahip değildir. Ama biz zannederiz ki anlaşılınca tüm o düğümler çözülecek, tüm acılar nihayet bulacak, kuş tüyü yataklarda yatmak gibi yumuşak ve dinlendiren bir şey anlaşılmak. Ama değil işte. İnsan yine de çılgıncasına, delicesine anlaşılmak istiyor. Anlatıyor bıkmadan, usanmadan kalemiyle, sözüyle, gözüyle elinden gelen her yolu deniyor.
"Şimdi dört yapraklı bir yoncayı kokluyorum ben
Eski düşüncelerin gömütünde boy atmış yonca
Ve soruyorum saflığın ve bekleyişin kefeninde toprak olan o kadın
gençliğim miydi benim?
Çıkabilecek miyim yeniden o merak merdivenlerinden?
Merhaba diyebilecek miyim o iyi Tanrı’ya çatılarda dolaşan?"
"her şey bir acının bilincine varmakla başladı.
bir taşı kaldırıp atmakla, bir kapıyı açmakla…
bir el, hep bir şeyler yazdı, biz doğduktan bu yana kağıtlara
şimdi bütün yaşadıklarım karalama kağıtlarında kaldı."
Ahmet erhan, burada gömülüdür.
gölgem eğildi de bir suya
seni gördüm, hem bildim, elbette sevdim
bir çiçek solmuşsa koklandığı içindir
rengini dünyaya bıraktığı içindir
bunu bildim, çünki seni sevdim
seni ve senin o ad konulmamış
rengini, kanımı akıştıran kokunu