Edebiyat dersinde betimleme bize anlatılırken bir hocamız “ kelimelerle resim çizme sanatı “ demişti yada aklımda öyle kaldı. John Steinback nasıl betimleneler yapıyor diye soracak olursanız size şöyle cevap verebilirim; tamamen hareketli ve otonom bir sistem kurmuş. Kaplumbağanın yürüyüşünü anlatırken onun hangi adımını nasıl attığını, otları ayaklarıyla ittirip nasıl ilerlediğini hayal edebiliyor hatta çıkardığı çıtırtı seslerini duyabiliyorum. Oruçluyken okuduğum zaman bir yemek yeme sahnesi vardı, o kadar güzel ballandıra ballandıra anlatılmış ki aç olmamama rağmen ağzımın suyu aktı ve okumayı bıraktım o an.
Kitap kapitalizm eleştirisi üzerinden bize Joad Ailesi ve diğer insanların umutlarının peşinden açlık, sefalet içinde sürüklenişini anlatıyor. Mecbur kalınca insanların neler yapabileceğini, karnını doyurmak uğruna katlanabileceklerini, çaresizlik karşısında bazen yutkunmalarını bazen de baş kaldırışlarını görebiliyoruz. Genel anlamda depresif, içim kararak, acıyarak okusam da insanlardaki o yardımlaşma duygusu, birbirine sahip çıkma destek olma, tanımadıkları insanlara bile ellerini uzatabilmeleri ise kalbime ışık doldurdu.
Karamsar insansanız, o an depresifseniz, başkalarına çok üzülüyorsanız bu kitabı okumayın, hâlâ kalbim acıyor.