Yıllar sonra yeniden okuduğum ve sonra da tekrar okuyacağım bir kitap. Bir roman olmanın çok öteside. Baş ucu kitabı olma özelliğinde. İnsanları, dünü ve bugünü anlama kılavuzu adeta.
Kitabı elime aldığımda aklıma getirdiği şey bir başka kitap oldu. Jay Griffiths'in Tik Tak'ı... Griffiths, bu muhteşem eserinde saate düşmandır ve saatin, insanların zamanını çalmak için icat edildiğini söyler ve özellikle Sanayi Devrimi ile çağ atlayan emek sömürüsü üzerinden anlatısını zenginleştirir. "Vakit nakittir." sözünü de bu hırsızlığın sloganı olarak görür adeta. Haksız da değildir aslında, bir iki haftalık tatil için bütün çalışan modern kölelik kavramının öznesi olan insana baktığımızda.
Tanpınar ise romanında "Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki zaman ve mekân, insanla mevcuttur!" der. Ustası Nuri Efendi üzerinden aktardığı asıl sorun da ayarsız saatlerdir. "Ona göre işlemeyen, kırılmış, bozulmuş bir saat hastalanmış bir insana benzerdi. Tabiatında mazurdu. Fakat ayarsız bir saatin hiçbir mazereti yoktu. O bir içtimai cürüm, korkunç bir günahtı. İnsanları iğfal etmek, onlara vakitlerini israf ettirmek suretiyle hak yolundan ayırmak için şeytanın baş vurduğu çarelerden biri de Nuri Efendiye göre, şüphesiz ayarsız saatlerdi."
Saat ve zaman hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Her insan, ne kadar müspet yaradılışta olursa olsun ölümünden sonra tekrar dirilmeyi düşünür, özler. Bu hayat dediğimiz mihnetler silsilesinin çok ileri zamana, müpheme atılmış bir mükâfatı gibidir.
Çok gezen ama gördüklerini az yazan birisiyim. Gezi yazısı denilebiliecek tek yazım da, CNN Türk Gezi ekinde de yayımlanan bu yazım.
Madem okuyanlar kulübündeyim, okumanızı ve her satırda benimle muhteşem bir coğrafyayı gezmenizi dileyerek paylaşıyorum.
kesfetsek.com/myanmar-hakkind...
Politikadaki hürriyet, bir yığın hürriyetsizliğin anahtarı veya ardına kadar açık duran kapısıdır. Meğer ki dünyanın en kıt nimeti olsun; ve bir tek insan onunla şöyle iyice karnını doyurmak istedi mi etrafındakiler mutlak surette aç kalsınlar. Ben bu kadar kendi zıddı ile beraber gelen ve zıtlarının altında kaybolan nesne görmedim. Kısa ömrümde yedi sekiz defa memleketimize geldiğini işittim. Evet, bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği hâlde, yedi sekiz defa geldi; ve o geldi diye biz sevincimizden, davul zurna, sokaklara fırladık.
Nereden gelir? Nasıl birdenbire gider? Veren mi tekrar elimizden alır? Yoksa biz mi birdenbire bıkar, "Buyurunuz efendim, bendeniz artık hevesimi aldım. Sizin olsun, belki bir işinize yarar!" diye hediye mi ederiz?
Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanında, Nuri Efendi'den bahsederken "Nuri Efendi benim tanımağa başladığım zamanlarda, elli beş, altmış yaşlarında, orta boylu, zayıf, kuru, fakat dinç bir ihtiyardı." der.
Burada dikkat çekici olan şey hiç kuşkusuz 55-60 yaşlarında olan birisinin yaşlı sayılması. Kitabın neşredildiği yılın 1961 olduğunu düşünürsek, bu kavram bağlamında çok şeyin değiştiğini fark ederiz. 1960'larda ortalama yaşam süresi 50 yıl ve belki de önce 10 yılda daha da düşük. Oysaki şimdilerde yaşlılık çok sonraki yılları kapsıyor ve 65-74 arası dahi "genç yaşlılık" dönemi olarak kabul edilirken, 75-84 arası yaşlarda olanlar yaşlı sayılıyor.
Her kitap bilgi deryası...
Nazım diyor ya hani, "Bence sen de şimdi herkes gibisin..." diye...
Bu mısradan kinaye, 1000Kitap da her yer gibi sanırım ya da diğer her yerdeki kişilerle aynı profil özellikleri burada da kol geziyor.
Neden mi bahsediyorum; elbette ki takibe alıp sonra bırakmalardan. Kimse kimseyi takip etmek zorunda değil ki; rahatsızlık verici bir yaklaşımla karşılaşmadığı sürece neden bırakılır takip!
Takipçi kasmanın bir anlamı da yok, çok takipçisi olana şeker bile vermiyorlar hani.
Twitter ve Instagram'ın bu hastalığı belli ki insanın olduğu her yeri enfekte ediyor. Fenomencilik oyununun orada bir parça makul bir yanı var hatta, hesaplar para ile el değiştirdiği için.
Sözün özü okumak, okuduklarımızla ilgili diğer okuyuculara fayda ve katkı sunabilmek, kitaba hak ettiği değeri verebilmek kaygısı ile buradayız ve gerisi lafügüzaf.