Serkan Mutlu

400 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Yazı ve Fark
Yazı ve FarkJacques Derrida
9.2/10 · 33 okunma
Reklam
Serkan Mutlu tekrar paylaştı.
120 syf.
9/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Gerçeküstü Güzel!
“Anneler ya da kadınlar, hatta babalar ve erkekler neden hep susuyorlar? Onların tekil izleyiciliği ve pasifliği toplumların kalabalık izleyiciliği ve pasifliğiyle göbekten birbirine bağlı. Bize verilen rolleri olduğu gibi kanıksadığımız anda yerimiz bellidir. İzleyicisiyizdir her şeyin, en itiraz edesimiz gelen şeyin bile” cümleleriyle kitaptaki anne-baba karakterlerin acziyetini izah etmeye çalışmış yazarımız. Gerçekten bütüncül olarak bakıldığında yazarın derinde hep bir travma ve travma kaynaklı zulümlerin varlığını hayvan metaforlarıyla okuyucusuna ulaştırmış. Ben ilk kez kendisinin bir kitabını okudum. (Cumhuriyet Gazetesinde denk gelmişliğim vardı öncesinde) Gerçeküstü anlatımına neredeyse hayran oldum. Yazı tarzı ve her hikayede okuyucusunu olayın şahidi yapması beni gerçekten etkiledi. Tasvir ve hicivleri zaten kaleminin gücünü gösteriyor. Yazarın daha çok sevilen "Beş Sevim Apartmanı" kitabını da okuma listeme aldım. Kitaplığımda gergedanla birlikte varlığından mutluluk duyacağımı tahmin ediyorum. Tavsiyesi için sevgili
Serkan Mutlu
Serkan Mutlu
' a teşekkür etmeyi de ihmal etmeyeyim.
Gergedan
GergedanMine Söğüt · Yapı Kredi Yayınları · 20192,738 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Serkan Mutlu tekrar paylaştı.
Bauman'ın, Kaufmann'dan yaptığı alıntı.. “Herkes umutsuzca başkalarının gözlerinde onay, hayranlık ya da sevgi arıyor gayretle..” (Yaşam Sanatı)
Serkan Mutlu tekrar paylaştı.
Bir insanı ezip mahvetmek, ona en korkunç bir katilin bile duyunca titreyeceği kadar ağır bir ceza vermek isteyenlerin, insana yaptığı işin tamamen anlamsız, faydasız olduğu duygusunu vermesi yeterlidir. Bugünkü sürgün hizmeti ilgi çekmeyen can sıkıcı bir iş olduğu halde, aslında makuldür: Mahpus tuğla keser, toprak kazar, badana yapar, inşaatlarda çalışır; bu işlerin de bir anlam ve amacı vardır. Sürgün kendini bazen buna kaptırır, daha iyi, daha becerikli olmak ister. Ama bir kovadan öbürüne su dökmek, kum elemek, bir yığın toprağı bir yerden başka bir yere taşımak gibi işleri ona zorla yaptırırsanız, sanırım birkaç gün sonra ya kendini asar ya da bu küçülmeden, utançtan ve azaptan kurtulmak için, “öleyim bari” diye binlerce cinayet işler. Böyle bir cezanın ancak işkence, intikam aracı olacağına şüphe yoktur; bu ceza hiçbir makul amaca hizmet etmediği için anlamsızdır. Ama her zorlama işte muhakkak biraz anlamsızlık, hakaret ve bir utanç telakkisi vardır; yani zora dayanan sürgün hizmeti de serbest hayatta yapılan işlerden daha ağır ve azaplıdır.
Reklam
- Entelektüel için temel siyasi sorun, bilimle ilintili olan ideolojik içerikleri eleştirmek ya da kendi bilim pratiğine doğru bir ideolojinin eşlik etmesini sağlamak değil; yeni bir hakikat siyaseti oluşturmanın mümkün olup olmadığını bilmektir. Sorun insanların bilincini ya da kafalarında olanı değil; hakikati üreten siyasi, ekonomik ve kurumsal rejimi değiştirmektir. - Söz konusu olan, hakikati her türlü iktidar sisteminden kurtarmak değil (hakikatin kendisi zaten iktidar olduğuna göre, bir kuruntu olmaktan öteye gitmez bu); hakikatin gücünü şu anda içinde etkili olduğu toplumsal, ekonomik ve kültürel hegemonya biçimlerinden kurtarmaktır. { . . . }
Burada önemli olan nokta, hakikatin ne iktidarın dışında ne de iktidardan yoksun bir şey olduğudur.
Oppenheimer
Bana soracak olursanız, "spesifik" entelektüel figürü İkinci Dünya Savaşı ' ndan sonra şekillenmiştir. Evrensel entelektüel ile spesifik entelektüel arasındaki geçiş noktasını temsil eden de herhalde atom fizikçisiydi (Tek bir sözcükle, daha doğrusu tek bir isimle: Oppenheimer). Atom fizikçisi bilimsel bilgiyle ve kurumlarla doğrudan ve yerel bağlara sahip olduğu içindir ki müdahalede bulunabiliyordu; ancak, nükleer tehdidin bütün insan ırkını ve dünyanın kaderini etkilemesinden bu yana, atom fizikçisinin söylemi aynı zamanda evrensel olanın söylemi de olabiliyordu. Atom bilgini , bütün dünyayı ilgilendiren bu protestonun gölgesine sığınarak, bilginin düzenindeki kendi spesifik konumunu işin içine soktu. Böylece entelektüel, sanırım ilk defa olarak, ortaya koyduğu genel söylemi nedeniyle değil ; kendi denetiminde tuttuğu bilgi sayesinde siyasi iktidarların kendi peşine düştüğünü gördü : İşte entelektüel tam bu düzeyde siyasi bir tehdit haline gelmişti. { . . . }
M . F o u c a u l t : Demokratik hareket için önemli bu; çünkü, bazı işçilerde bile şöyle önyargılar var. Birinci olarak, önemli olan tek bilgi entelektüellerin, bilim insanlarının, yani belli bir toplumsal tabakaya dahil olanların bilgisidir. İkinci önyargı şu: Mesele sadece işçinin bilgisinin yetersizliği değil, zaten işçiler hiçbir şey bilmezler. Oysa, işçiler hem bilgiye sahiptir hem de bu bilgi diğerlerinden daha değerlidir. Kuşkusuz, bu bilginin geliştirilmesi, üzerinde çalışılması, dönüştürülmesi gerekir. Emekçiler olayları bu şekilde, kendi hakları olarak, bir tür doğal hak olarak bilmiyorlar. Ama şu söylenebilir: Bir entelektüelin bilgisi işçinin bilgisine kıyasla her zaman kısmidir. Fransız toplumunun tarihine ilişkin bildiğimiz şey, işçi sınıfının sahip olduğu kitlesel deneyimin tümüne kıyasla tamamen kısmidir. Eğer bir entelektüel olup biteni anlamak isterse (ve zaten işi budur), şunu bilmesi gerekir ki ilk, temel bilgi onun kafasında değil; işçilerin kafasındadır, onların davranışlarının bir rasyonelliği vardır. On dokuzuncu yüzyıldan beri , emekçilerin cüretkar, biraz içgüdüsel tipler olduklarına insanlar inandırılmaya çalışılmıştır. On dokuzuncu yüzyıl burjuvalarının metinlerinde bunu görürsün.
Entelektüelin rolü
Demek ki entelektüelin rolü işçinin bilincini oluşturmak değildir, çünkü bu bilinç vardır; ama rolü, bu bilincin, işçinin bu bilgisinin enformasyon sistemine girmesini, yayılmasını ve sonuç olarak olup bitenlerin bilincinde olmayan insanlara veya diğer işçilere yardım etmesini sağlamaktır.
Reklam
Mahkeme biçiminin ta kendisi burjuvazinin adalet ideolojisine aittir.
2.349 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.