Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tuğba D.

Psikanalitik anlayış içinde narsizm öznenin kendine yatırımını incelemekte kullanılır. Geçmişte bir sapkınlık olarak algılanan narsizm artık temel bir gelişme evresi olarak algılanmaktadır.
Reklam
Kâbuslarda böyle hisseder insan kendini. Ama dayanılmaz olunca da uyanır. Oysa kendisi ne uyanabiliyor, ne de dayanabiliyordu.
Kendimizi, üzerinde düşünmesek bile içten içe yargılarız. Niteliklerimizi, kusurlarımızı, sınırlarımızı değerlendiririz. Kendimize saygımız güçlü ise, "Benden kötüsü de var" diye düşünürüz ve yenilgilerimizi şanssızlığa bağlarız. Tersi durumda, eğer kendimize olan saygımız zayıfsa, "Benden daha iyisi var" deriz ve yenilgilerimizin bütün sorumluluğunu üstleniriz: "Çünkü ben yeterli olamadım."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kendine saygı, kişinin kendine bakışı ve kendine yönelik yargısıdır. Fakat bize bağlı olmaktan çok uzak olan bu bakış açısı başkalarının bakışına fazlasıyla bağlıdır. Eğer başkaları bize değer verir ve bizi severse, o zaman biz de kendimizi daha çok ve daha iyi severiz. Başkasının bakışı bize "değer verir." Elbette kişinin kendisine karşı koşulsuz bir sevgi payı vardır. Bu kendimiz, esasen çocukluktan beri tanığı olduğumuz sevgiden beslenir ve dışsal yıkım teşebbüslerine karşı etkili bir siper oluşturur. Eğer kendimizi çok seviyorsak narsizmimiz bizi korur, tepki göstermemizi sağlar. İnsanın kendine olan saygısının tek bileşeni bu benlik sevgisi değildir. Haysiyet, kendine güvenme, yani harekete geçme, yapma, "atılım gösterme" yeteneğine de dayanır. Bu çok daha somut bir veçhedir, çünkü bizim eylemlerimize bağlıdır.
Anne-bebek ikilisinde, hiçbir şeyin eksik olmadığı tamlığın yoğunluğu vardır. Anne eğer ortada yoksa her şey eksik demektir ve bu, boșluktur. Bu erken ilişkide anne ile çocuk arasında sınır yoktur, çocuk annenin bedenini kendisininkinin bir uzantısı kabul eder (anne için de bu doğrudur, o da ilişkiyi kaynaşma șeklinde yașar). Dolayısıyla eğer anne "mevcut" değilse, bu, çocuk için, kendisinin bir kısmı eksik kaldığından, bir organının kesilmesidir. Sonuç olarak, dalgın, depresif bir anne (yokluğun bir biçimidir bu) ya da başka yerde "çok meşgul olan, daha önemli" başka șeyleri yapmak için çocuğunu terk eden anne, Anglosakson psikanalistlerin teorileştirdikleri bu "sökülüp alınma"yı ve karşılığında bir "sıkı sıkı yapışmayı" kışkırtma riski taşır. Ayrılık tehdidi ne kadar fazlaysa, sıkı sıkı yapışma da o denli yoğundur; ve bu ne kadar yoğunsa, eksiklik de o kadar telafi edilemezdir. Bu sürekli beklenti, bu ıstrap, duyumsal bir ilişki modeli yaratacaktır. Bu çocuklar yetişkin olduğunda, duyumsal ilişkilerde ben ile õteki arasındaki sınırlarda bir kırılganlıkla, hatta bir sınır yokluğuyla karşılaşırız. Ôtekinin koyduğu en ufak mesafede bu terk edilme yaşantısı, bu sökülüp alınma ve özellikle bu ıstırap hissedilir.
Reklam
Bireyin gelişiminde başlangıçtaki narsizm evresi vazgeçilmezdir. Bebek, annesinin bakışında, sözlerinde, okşayısında onun sevgisini görür. Kendini kabulün ve sevmenin ilk evresi budur, daha ileride başkalarını sevmesini ve başkalık duygusunun (öteki var!) öncüllerini bu sağlar. Bu erken ilişki öğeleri psişik büyüme faktörüdür. Çocuğun narsizmi anne babasınınkiyle belirlenir. Eğer bu ilişki tatmin edici biçimde cereyan etmișse, çocuğun kişiliğinin gelişimi, iletișim ve düșünce açısından elverişli koșullarda meydana gelir. Kimlik duygusu bu anda oluşur. Ben ile öteki arasındaki ayrım ise daha ileride gelişir. Bu gelișimin güçlüklerle karșılaștığı durumda, çocuk annesinin ilgisini çekmekte güçsüz kaldığını hisseder ve başkalarının ona verebilecekleri karşısında ilgisizlik duyar, depresif bir "alan" olușturur. Çocuk gerçek bir ıstırap çeker ve varlık duygusunda boșluk hisseder.
İntiharı arzulamış olması bana çok dramatik geliyordu. Fakat onun yașadığının yoğunluğunu kavrayamayan belki de benim... Bilmiyorum. Yașamaktan vazgeçecek kadar derin bir boşluk hissetmiş olmalı! Özel bir travması olup olmadığını, bir olay meydana geldi mi diye ona sorduğumda, hayır dedi, yașamının yalnızca 'ıssız bir çöľ olduğunu söyledi.
Sayfa 101Kitabı okudu
"O halde onların neyi isteyeceğine neden aldırış ediyorsunuz?" "Kamuoyunu düşünmek şarttır." "Ama insanların çoğu için, ellerine verilen şeyi kabul etme nedeni, yalnızca kendilerine o verildiği içindir, bunu biliyor olmanız gerekir. Onların hiçbir fikri yoktur. Onların düşündüğünü sandığınız şeyleri mi rehber kabul edeceksiniz, yoksa kendi yargılarınızı mı kullanacaksınız?"
Annem son derece kaygılı bir insandır. Ona göre her şey bir sorun kaynağıdır. Her şeyi karanlık görür. Sistematik karamsarlık onun ikinci doğasıdır. Ben küçükken ne zaman elime bir şey alsam "Dikkat, kıracaksın!" derdi. Bardağıma su koysam hemen bitmek bilmez "Dökeceksin!" ler işitirdim. Her şey için bu böyleydi. Bugün kendimden hiç emin değilsem, bunca kuşkum varsa, çocukluk yaşamamımı belirlemiş olan bu sözde felaket uyarılarının da etkisi vardır. Annemi suçlamak istemiyorum, herkesin ne olmaya çabaladıysa o olduğunu düşünüyorum, ama bazı şeyler biz istemesek de içimize işler.
... burada sözünü ettiğimiz kaygılı kişi geçici bir duygunun esiri değildir; bu erkek ya da kadın sürekli olarak, çok uzun zamandan beri öyle bir noktada yașamaktadır ki yakınları onu bu sonsuz gerilim durumu dışında asla görmemiş olduklarını ileri sürebilirler. Günümüzde bu sabit kaygıya sık rastanır. Belirgin ya da tek bir neden olmadan yirmi dört saatin yirmi dört saati kişide barınan genelleşmiş kaygı toplumumuzun sorunlarından biridir. Çalışmada rekabete girme, dizginsiz ritm, çok sayıda sorumluluk, gündelik güvensizlik, yaygın șiddet; bütün bunlar sağlıklı ve normalde dengeli kișilerde bile kaygıya elverişli bir iklim yaratmaya katkıda bulunur.
Reklam
Aslında acı çektikleri zaman insanlara bir parça saygı duymak mümkün. Bir nebze gururları oluyor o zaman. Ama eğlenirken hiç dönüp baktın mı onlara? İşte gerçeği ancak o zaman görebiliyorsun. Esir gibi çalışıp kazandıkları paraları lunaparklarda, bayağı gazinolarda harcarken bak onlara. Dünyayı önlerinde apaçık bulan zenginlere bak. Eğlenmek için neleri seçiyorlar, bir dikkat et. Kibar barlarda seyret onları. İşte senin genel olarak insan ırkı dediğin şey. Ben böyle bir şeye elimi bile sürmek istemem.
"Hiçbir şey istememek. Hiçbir şey beklememek. Hiçbir şeye bağımlı olmamak." "Ya istediğin bir şey çıkarsa karşına?" "Çıkmaz. Görmemeyi seçerim. O da senin o şirin dünyanın bir parçası olacaktır nasılsa. Onu bütün hepinizle paylaşmak zorunda kalırım... Oysa bunu istemem. Biliyor musun, okuyup sevdiğim güzel bir kitabı asla ikinci kere açmam ben. Onu okumuş olan başka gözler gelir aklıma. O gözlerin kimlere ait olduğu gelir. Bu tür şeyler paylaşılamaz. Bu tür insanlarla, asla paylaşılamaz."
Gerçekten istediğim bir işi, bir projeyi, bir ideali ya da bir insanı bulursam, bütün dünyaya bağımlı duruma gelirim. Her şeyin diğer şeylerle bir bağlantısı var. Birbirimize öyle sıkı bağlıyız ki! Bir ağın içindeyiz hepimiz. O ağ bekliyor. Ve hepimiz onun içine bir tek arzu nedeniyle itiliyoruz. Sen bir şey istiyorsun, o şey senin için değerli oluyor. Onu senin elinden kapmak için bekleyenler kim, biliyor musun? Bilemezsin. Belki çok karışık, çok uzaklarda olabilir, ama birileri onu kapmak için hazır bekliyor. Ve sen de onların hepsinden korkuyorsun.
10,5bin öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.