Kendi içsel yolculuğunu tamamlama yolunda hayat boyu gelişim ve değişim bir insanin yaratılışında kodlanmıştır. Bir “sen” var, bir de “kendin” şu hayatında. Sen, dışardan görünen, başkalarının gördüğü, etrafa yansıyansın.
Herkesin “sen” diye baktığı bir sen. Görünüşün, konuşman, davranışların, tepkilerin, kavgaların ve uzlaşmaların... Sevdiğin ve sevmediğin her şeyle bilinen “sen”. Bir de “kendin” var, “sen kapısı”ndan içeri girince bulunan.
Dışardan bakmakla görünmeyen, lakin “sen kapisi”nda durup içeri girebilenin fark edebildiği “kendin”! Seni “sen” yapan birçok faktör var. Örneğin toplumsal yargılar, kültürel değerler, aile ve çevre yaklaşımları gibi... İşte sonra o değerleri süzüp, eleyip, şekil verdiginde yani o değerlerle bütünleştiğinde ve bunu içsellestirdiginde “kendin” oluyorsun. Bu süreci tamamlayıp kendini tanıyan bir birey için ne istediğini bilmek ve bulmak mümkündür.
Hayat gayesini bilen bir insan, o gayeye gidecek yolda kendisine yol arkadaşlığı yapacak ve kendisine eşlik edecek kimsede o değerleri arayacak ve onunla o degerler üzerine bir hayat kuracaktır.
Dünyayla aramızda uzun boylu bir ağrı var
sadece yağmurda kendini unutturan bir sancı
oysa başka türlü bir hayat yakıştırırdım kendime
Tanrım ruhum bedenime ne kadar da yabancı -Geniş verandalar, taraçalar istememiştim oysa
dörde iki bir balkona sığardı bütün düşlerim-
~Ali Lidar
Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim... Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... Yükü mü yanlış bedestanlara çözdüm. ~Şükrü ERBAŞ/ Ömür Hanımla Güz Konuşmaları
Günler geçerdi; aynı yatağın ayrı köşelerinde, ayrı şeyler düşünürdük. Sonra, birden yorganı çekerek arkasını dönerdi: Ben senin gibi düşünmüyorum; belki de meselelere, senin kadar yüksekten bakmasını bilmiyorum. Bana bunu çok söylediler albayım…
Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur
Sâdıkâne belki ol âlemde bir dildâr olur
Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur
Hey hadi, hadi söyle! hadi söyle! kimin yaşayacağına kim karar veriyor? kimin öleceğine kim karar veriyor? bu savaş anlamsız. bana bakın, burda duruyorum ve üstüme tek bir kurşun bile gelmiyor. bi' tane bile gelmedi. neden? peki neden hepsinin ölmesi gerekiyor? burda durabiliyorum, görüyorsunuz!
~İnce Kırmızı Hat
“Bir zamanlar seni sevmiştim. Ve sevgiyi senin suretinde yaratmıştım.” Boşta kalan elini göğsüne götürdü: “Bu kalbin, birini sevmeğe ihtiyacı vardı. Ve sen bunu anlamadın. Ve bana eziyet ettin. Ve eziyet ettiğini bilmedin. Göz yaşımı silmedin.”
… kendimle konuşurken bile onun hoşuna gitmeğe çalışıyordum, ara sıra ellerimin bulaşığıyla gidip onun uyuyuşunu seyrediyordum, demek onu seviyordum, demek onu seviyorum diyordum kendi kendime.