Karşı kaldırımdaymış düşman
Bekliyormuş pusuda
Ben seni hep karşı kaldırımda bekledim oysa
Çocuklar karşı kaldırımda
Mavi önlüklü çocuklar kalmadı artık burada
Karşı kaldırımda ihtiyar bir adam, elinde karanfil,
kafasında mendil
Karşı kaldırımda şiir okuyor kadın, yumruğu havada
Teyze yumurta satıyor, karşı kaldırımda.
Karşı kaldırımın duvarlarını yazıyor bir genç
Bir genç de köşede, elinde telefon, çarpıyor yaşlı adama
Karanfiller dağılıyor
Yumruğunu sıkan kadın, vuruyor elinde telefon olana
Duvarı yazan ürküp kaçarken, devriliyor yumurtalar
Kırılıyor sarı sarı kaldırımlara
Mavi önlüklü çocuklar kaldırımdan iniyor öğretmenleri
Gelin buraya diyor, karşı kaldırım karışık,
zabıtalar koşuyor
Pusudaki düşman kalbimi sıkıyor
Yıkıyor beni kaldırıma, taşıyorlar kaldırımdan bedenimi
dostlar
Söküyorlar kaldırımları sonra
Bu tılsımlı taşların arasında bir akrep'in ayak izleri yüreğimi ateşe doğru götüren yitik bir sevda ağrısı taşıyor..
Pusulası şaşkın bir atlas önümde duran.
Karıncalar güneye yuva yapmış.
Gardiyanlar voltamı kesiyorlar.
Fırın önlerinde bayat ekmek kuyrukları..
Kahvelerin bahçesinde ihtiyar adam izmarit topluyor..
Tütün kokusu beter ediyor tövbekar beni.
Kaç kadın unuttum saymadım.
Narkozluyum delirtiyorsun beni.
Karanlıkların arasında tutunmaya çalışan gölge gibiyim belli belirsiz.
Zahmet etme sen
ben bulurum tesadüf eseri seni.
Kız kaçıranlar kovalıyor çocukluğumdan kalan hayalini.
Saçların avuçlarımdaydı ya hani.
Mis gibi çekiyordum veremli ciğerlerime seni..
Kart bir kadın yüzü gibi bahtın..
Sokak araları peçeteler gibi atılmış
Bir sen var şimdi.
Zaman yok, ben yokum.
Yolumu değiştirdim görmemek için seni..
Yağmur düşüyor omuzlarıma. Sırılsıklam bir sonbahar. Terk ediyorum bu kenti. Kuşlar henüz uykudalar...
Bir ihtiyar asmış kendini, Tanrı’ya kavuşmak telaşı. Yol kenarı taze ölüler, örtülü üzerileri bağımsız gazete kağıdı...
Toplamış yeni gelin valizini kaçıyor sevdiğine. Yalan karanlık da dolaşıyor dillerde, siren sesleri yırtıyor geceyi. Küfrederek topluyor yaprakları çöpçüler. Sabahçı kahveleri dolu, uykudan uyanıyor bekçiler...
Bu ne biçim dünya, içtiğimiz çorba değil sanki su... Yankesiciler tutmuş köşeleri. Her yan mendil satan çocuklar. Kaçıyorum bu kentten bir sonbahar sabahı... Çeşmeler kuru, akmıyor su.
Ödenmemiş faturalar dolduruyor ceplerimi. Gözlerim bulanık görüyor, çocuklarım peşimde... Ne olur aramayın, diyorum. Kaçıyorum. Bilirsin sen, hüzünlü vedaları sevmiyorum.
Havlayan köpeklerin kesik kuyrukları, kediler kör, dereler kuru, duraklar yığılı insan. İspirto ellerinde geziyor adamlar. Islak battaniye örtmüşler çocuklara, kartonun üzerinde yatıyorlar. Tamamı bu kentin kışa, doğru sonbahar yağmuru kokuyor...
Duvarlardaki yazılardan, tren garlarından, terminallerden, taksi duraklarından kaçıyorum fırın önlerinde taze ekmek kokusu, kan tükürüyorum giderken. Kızım, öldüğümü görmeni istemiyorum...
İşçiyim ben sabahın köründe
Vaktim yok hiçbir şeye
Okumak lüks kitapları
Yorgun bedenimi taşır toplu taşıma araçları
Vardiyalıdır yaşamım, bölük bölük bölünmüş
ekseriyetle de kan ter içinde
Ve melodiler sustu...
Toprağa karıştı gitar çalan parmaklar.
Yağmur gibi döküldü göz yaşları
Gitme baba dedi arkasından
minicik masum evlatları...
#OnurŞener
Yaşarken tanıma fırsatına eriştiğim,büyük usta Neşet Ertaş'ı vefatının yıl dönümün de bir kez daha saygı, sevgi ve özlemle anıyorum. O' na öldü demeyin;"yoruldu, gitti deyin”...
Kapı çaldığında korkarım hep...
Kardeşimle evde çizgi film izliyorduk. Yanlızdık kapı acı acı çaldı..
Karşımda elinde kara kaplı bir çantayla takım elbiseli , gözlüklü, çatık kaşlı ,koca burunlu bir adam gür bir sesle sordu annen ,baban yok mu?
Yok dedim korkak ve ürkek bir sesle...
Yanındaki iri cüsseli adama seslendi sonra ,
mobilyaları bırakın televizyonla ,buzdolabını alın...
Haciz memuru göndermiş üvey dedem babamın borcu varmış...
İzlediğimiz çizgi filmde yarım kaldı en sevdiğimiz yerinde.
Çok ağladım....
Kapı çaldığında korkarım hep işte bu yüzden. İzlediğim filmler de yarım kalacak diye... Karşıma çirkin adamlar çıkacak diye.