Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mr.Blue

80'lerde Yugoslavya 2
1982'de uygulanmaya başlanan IMF menşeli Stabili zasyon Programı da para etmeyince, 1985'te Yugoslavya fede ral yönetimi "iktisadi bunalım"ı resmen ilan etti. Gayrısafi milli hasıla (GSMH) 1979'a göre % 5.5 düşmüş, dış borç 15 milyar doları geçmişti (1991'de 18 milyar dolara ulaştı). 1982'de % 40 olan enflasyon 1988'de % 250'ye, 1989'da % 1500'e ulaştı. Ha- yat standardı, kullanılan ölçeğe göre 1978-1989 arasında % 30 düşerek 1967 düzeyine geriledi. İşsizlik ortalama % 15-20'ye çıktı. Gizli işsizlik son derece yüksekti - kimi uzmanlara göre yüzde 30 oranında. Tarımda, kuçük mülkiyet ağırlıklı yapının, ürün fiyatlarının devletçe, oldukça geç tarihte ve genellik le enflasyonun altında belirlenmesinden dolayı motivasyondan yoksun kalması nedeniyle, kronik verimsizlik sözkonusu idi. Yugoslavya, büyük tarımsal potansiyeline rağmen gıda ürünü ithal eder hale gelmişti. Avrupa'nın tahıl ambarı olabilecek bir potansiyele sahip bulunan Voyvodina'da üretimin olabileceğin çok altında kalması, Yugoslav iktisatçıları için başlıbaşına sı kıntı nedeniydi. Hükümet 1986/87'de fiyat ve ücretleri dondurmak gibi görünürde çok radikal ama sonuçsuz devletçi müdahelelerle ekonomiyi "toparlamaya" çalıştıktan sonra, 1988'de "tam pazar ekonomisine geçiş" şiarıyla hareket etmeye başladı. Ancak sendikaların baskısı ve 1988'deki grev dalgası bu liberalleşme önlemlerinin uygulamasını da yavaşlattı.
Sayfa 109 - İletişim
Reklam
80'lerde Yugoslavya
1947'den 1980'e GSMH'sı yedi katına çıkan yılda ortalama % 5 büyüyen, 1947'de tarımsal üretimin yarısı düzeyindeki sanayi üretiminin GSMH'daki payını %50'ye getiren "özyönetimli sosyalist pazar ekonomisi modeli, 1980 lerde işlerliğini her geçen yıl biraz daha yitirmeye başladı. İktisadi bunalımla birlikte kabaran işletme egoizmi, kendi bütçelerinin ve ekonomilerinin derdine düşen cumhuriyetlerin "milli" egoizmiyle hızla özdeşleşmeye başladı. "Irka değil yurttaşla rının iradesine dayalı ulusal devlet" te yahut "siyasi ulus'ta temellenen "milli çıkar" anlayışının yerini; 80'lerde giderek netleşen bir biçimde etnik anlamda "milli" çıkar anlayışı ve milliyetçilik alacaktı.
Sayfa 100 - İletişim
TİTO &Bağlantısızlar
Tito bağlantısızlığı ve bloksuzluğu bilinçli ve aktif bir siyası tavır olarak öneren söylemiyle, Üçüncü Dünya ülkelerini hedef aldı. Aralık 1954'te Hindistan Başbakanı Nehru ile birlik- te, "aktif barışçı birliktelik" duyurusunu yayımladılar. 1955 Haziranında bu birliktelik çerçevesinde, "sosyalizme varmak için her ülkenin kendi özgün yolunu tutma hakkı"nı vurgulayan bir açıklama yapıldı. Tito böylece, Üçüncü Dünyalı sol-po- pülist önderlerin "sosyalizm"i "Sovyet uydusu" olmakla özdeşleştiren algılayışını ve tedirginliğini kırmayı amaçlıyordu. Tem- muz 1956'da Tito, Mısır Devlet Başkanı Cemal Nasır ve Hinditan Devlet Başkanı Nehru, Brioni'deki buluşmalarında, fikren olgunlaştırılan Bağlantısızlar Hareketi'nin zeminini oluşturdu- lar. Eylül 1961'de Belgrad'da yapılan uluslararası konferansla Bağlantısızlar (Bloksuzlar) Hareketi resmen kurumlaştı. SSCB yönetimi, ilişkisi bulunan ülkelerin Belgrad Konferansı'na katılmamaları için baskı uyguladıysa da etkili olamadı; toplantıya 20 devlet başkanı katıldı. 1964'te Kahire'de toplanan ikinci konferansta 50 ülke üye, 11 ülke gözlemci olarak temsil edili- yorlardı. Tito, Bağlantısızlar Hareketi bağlamında, "biz dünyanın vicdanıyız, adalesi değil!" sözlerinde ifadesini bulduğu gibi, uluslararası politikada "güç"ten başka ilkesellikleri öne çıkararak, barışçı, "dünyanın mazlumlarından" yana bir söylem geliştirdi.
Sayfa 71 - İletişim

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bosnada'ki sırp katliamının,faşist kökenleri
Devlet partisi olarak örgütlenen Ustasa, Kiril alfabesini ve Sırpça kökenli sözcüklerin kullanılmasını yasakladı. Ustaşa'nın açıkça ifade edilen hedefi, Sırp nüfusun üçte birini Hırvatistan ve Bosna'dan sürmek, üçte birini Katolikleştirmek, üçte birini yok etmekti. Onbinlerce Ortodoks Sırp zorla Katolikleştirilirken toplu katliamlar gerçekleştirildi. Hırvatistan'ın Lika ve Kordun bölgelerinde, Sırpların diri diri yakıldığı ortodoks kili- selerinin yakıntıları hâlâ görülebiliyor. Onbinlerce Sırp da Nazi usülünce, Yasenovaç temerküz kampında katledildi. Bosna- Hersek'teki Yahudi diasporasının saygın bir cemaatini oluşturan küçük Yahudi topluluğu tamamen yok edildi. Araştırmacı Vladimir Dediyer, 1988'de yayımladığı çalışmasında, şa'nın yaklaşık 800 bin Müslüman, Sırp, Yahudi ve çingeneyi öldürdüğü iddiasında.
Sayfa 55 - İletişim
Birinci Dünya Savaşı öncesi Bosna'nın Habsburg'a bağlanması
1908'de Bosna-Hersek'i ilhakı Pan Slav ideallere vurulmuş bir darbe olarak algılandı ve siyaseten Dalmaçya Ittifakı'nın, ideolojik olarak Illirya Hareketi'nin et kisindeki genç gruplar, 1910'larda bağımsızlıkçı milli terör ey- lemlerine giriştiler. Berlin Kongresi ile Habsburg Imparatorluğu'nun denetimine giren Bosna-Hersek, Balkanların en ihtilaflı ülkelerinden birisiydi. Habsburg Imparatorluğu, Bosna-Hersek'e hakim olmayı, Italyan Birliğinin bölgede güçlenmesini önleme kaygısıyla ve ordusunun Dalmaçya'ya hakim olma hesabıyla çok önemsiyor- du. (Imparatorlukta Slav ağırlığının artmasını istemeyen Macar aristokrasisi ve bazı liberal kesimler, Bosna-Hersek'i "bırakma" yanlısıydılar). Hırvat milliyetçileri Bosna-Hersek'in kendi yavılma sahalarına gireceği, Sloven milliyetçileri de güney Slavla- rını birleştiren bir adım olduğu düşüncesiyle Bosna-Hersek'in Habsburg denetimine girmesinden memnundular.
Sayfa 35 - İletişim
Reklam
Bosna nasıl müslümanlaştı?
Coğrafi olarak Hırvatistan'la Sırbistan arasında kalan Bosna'da siyasî-toplumsal yapılanma daha "özel" bir seyir izledi. Bosna, 14. yüzyıldan itibaren bağımsız bir Prenslik altında yönetildi. Roma Katolik Kilisesi'nin etki alanında olmasına rağmen, 10. yüzyıldan sonra burada Bulgaristan köken- li, hem Ortodoksluğu ve Katolikliği reddeden Bogomil öğretisine bağlı ayrı bir Bosna Kilisesi oluştu. Böylelikle Bosna feodal güçleri, dinsel-kültürel dünyalarını Sırbistan ve Hırvatistan'dan ayırdılar. Bu "yalıtılmışlığın”, Bosna beylerinin kayda değer bir bölümünün ve köylülüğün çoğunluğunun, ülke 1463'te Osmanlı egemenliğine girdikten sonra Müslümanlaşmasında pay sahibi olduğu düşünülebilir. Sonraki onyıllarda feodal güçler de Islam'a döndüler.
Sayfa 25 - İletişim
Yugoslavya_01
Yugoslavya Krallığı, çöken Habsburg Imparatorluğuyla boy ölçüşecek kadar etni “çeşidini” bünyesinde barındırıyordu Sırplar (% 43), Hırvat (% 23), Slovenler (% 8.5), Boşnak Müs lümanlar (% 6), Makedonlar (%5), Arnavutlar (% 3.6), Alman-lar, Macarlar, Ulahlar, Yahudiler, Çingeneler (toplam % 14)
Sayfa 43 - İletişim
Toplumlaşamamak
Gerçi Türk-Osmanlı toplumu, insanla toplumun tam anlamıyla birlik ve bütünlük oluşturduğu bir toplum değildir. Bu tür bir topluma ancak, ilkel topluluk ya da aşiret dediğimiz yapılarda rastlıyoruz. Ama Türk-Osmanlı toplumu, köleci, feodal ya da kapitalist toplumlar gibi, sınıfların birbirinden iyice ayrılacak biçimde oluştuğu ve bireyin giderek
Sayfa 280 - YKY
[A10]
Bir insanın bedenini ilgilendiren konulara, örneğin egzersize, yemeye, içmeye, bağırsaklarını boşaltmaya ve cinsel ilişkiye çok zaman ayırması aptallığının bir göstergesidir. Zira bütün bunlar gelip geçicidir, tüm dikkatini zihnine vermelisin.
Sayfa 21 - İş Bank KültürKitabı okudu
[A9]
Çocuklarının, karının ve dostlarının sonsuza dek yaşamasını istiyorsan,sen bir aptalsın, zira sana bağlı olmayan şeylerin sana bağlı olmasını ve sana ait olmayan şeylerin sana ait olmasını istemiş oluyorsun. Aynı şekilde kölenin hatasız olmasını istiyorsan, yine sen bir aptalsın, zira bir kusurun kusur değil başka bir şey olmasını istemiş oluyorsun. Bununla birlikte arzularının boşa çıkmamasını istiyorsan, bunu başarabilirsin. Kendini elindeki gücü kullanmaya alıştır. Bir insanın efendisi onun neyi istediğini veya istemediğini, yani neyi güvence altına alıp neyi bırakacağını belirleme otoritesine sahip olan kişidir. Dolayısıyla özgür olmak isteyen biri başkalarına bağlı olan bir şeyi ne istesin ne de ondan kaçınsın, aksi hâlde köle olması kaçınılmazdır.
Sayfa 6 - İş Bank KültürKitabı okudu
Reklam
[A8]
Zafer kazanmanın sana bağlı olmadığı bir mücadele ye girmezsen yenilmez olabilirsin. Birini bir onura layık görülmüş, büyük bir güce kavuşmuş ya da büyük bir şöhret elde etmiş gördüğünde, görünüme kapılıp onun mutlu olduğunu sanma."
Sayfa 8 - İş Bank KültürKitabı okudu
[A7]
İlerleme kaydetmek istiyorsan, dışsal unsurlara karşı hissiz ve algısı kapalı biriymiş gibi düşünülmene izin ver. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi düşünülmeyi iste. Birileri senin önemli bir insan olduğunu düşünse de sen kendine o kadar güvenme. Çünkü şurası kesin ki insanın aynı anda hem ah- lak duyuşunu doğayla uyumlu tutması hem de dışsal unsurlara bağlılığını sürdürmesi imkânsızdır, aksine insan kendi- sini bunlardan birine adadığında, kaçınılmaz olarak diğerini reddetmek zorundadır.
Sayfa 6 - İş Bank KültürKitabı okudu
[A6] Senin değil!
Hiçbir şey hakkında "onu kaybettim" deme, sadece "geri verdim" de.Çocuğun mu öldü? Onu geri verdin. Karın mı öldü? Onu geri verdin. "Tarlam elimden alındı." Onu da geri verdin. "Ama onu rezil biri benden aldı!" Onu sana verenin senden geri alırken neyi aracı yaptığı seni niye ilgilendiriyor? Sana başkası bir şey verdiğinde, yolcuların hanlara baktığı gibi, sen de o şey sana ait değilmiş gibi bak.
Sayfa 5 - İş Bank KültürKitabı okudu
[A5] Kendine dön...
Başına ne zaman bir şey gelse, kendine dönmeyi hatırla ve onun üstesinden gelmeni sağlayacak gücünü araştır. Güzel bir adam ya da kadın görürsen, direnme gücünün kendini tutmak olduğunu fark edeceksin. Büyük bir sıkıntı yaşadığında, gücünün dayanmak olduğunu fark edeceksin. Kötü sözler işittiğinde, gücünün sabretmek olduğunu fark edeceksin. Kendini böyle davranmaya alıştırırsan, görünümler seni kapıp götürmeyecek.
Sayfa 5 - İş Bank KültürKitabı okudu
[A4] sal bebeğim :) ne çıkarsa bahtına...
Gerçekleşecek olan her şeyin senin istediğin gibi olmasını arzulama, aksine her şeyin olduğu gibi olmasını iste, böylece yaşamın huzurlu olacak.
Sayfa 4 - İş Bank KültürKitabı okudu
837 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.