Ne var ki, eğer bu kıskanç kimseler arkadaşlarımdan birileriyse, onların kim olduğunu öğrenmek istemem. Zira bu kez de onlardan nefret etmek zorunda kalacağım..
İnsanın bu kadar kolay mutlu olabileceğine inanmıyorum. Mutluluk, kapılarında ejderhaların beklediği masallardaki saraylara benzer. Bu sarayları fethetmek için savaşmak gerekir.
"Gözlemleyen bilinci" konuşalım biraz. Açabilir misiniz nedir?
Önem verdiğim bir farkındalık; İngilizcesi mindfulness.
Şimdi bakın, içimizde bir "doğruyu anlama" potansiyeli var.
Bu herkesin içinde vardır. Yani doğuştan bazı şeyleri insanın içi hisseder; bildiğini bilmese, farkında olmasa dahi... Bu his, bu nüve potansiyel olarak her insanın içinde doğuştan, bebeklikten vardır. Beyin araştırmaları gösteriyor ki, altı aylık bir bebek soğuk, donuk, bomboş bir yüzle karşılaşırsa, burada bir yanlışlık, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu hissediyor.
Nedenini bilmiyor elbette ama hissediyor. Gözlemleyen "içimizdeki his" hep var ve bize her adımımızda bir şeyler söylüyor. İşte bu farkında oluş hissi yavaş yavaş bir gelişim içerisine giriyor ve sağlıklı gelişim ortamlarında gözlemleyen his, "gözlemleyen bilinç" e dönüşüyor.
"Bana göre bunun tek bir açıklaması var; bu adam kendi özüne olan saygısını kaybetmek istemiyor. Besbelli ki kendisiyle kurduğu ilişki özel ve önemli… Kimse bilmiyor ama sen kendin biliyorsun. Ve sen, kendin için dünyadaki en önemli insansın. Öyle olmalısın! Aksi hâlde yaşadığın hayat senin hayatın olmaz, -mış gibi gibi bir hayat sürersin. Bu yüzden “benim hayatım” diyebilmen, “Yaşadım!” diyebilmen için her zaman, bu durumda olduğu gibi kimsenin bilmediği bir koşulda dahi, sen kendin için doğru olanı, adil olanı yapmalısın."
“Şimdi ve burada kendim miyim?” Şimdi ve burada, bir başkasının kriterlerine göre var olmaya çabalayan bir insan mısın; yoksa kendi bilincinle oluşturduğun ölçütlere göre seçimlerini yapıp eyleme geçen biri misin?