"Zahirleri halk ile, batınları Hak iledir."
Sırrına ermiş insandır onlar. Zahirleri mollalara benzer ise de, batınlarının ne kadar yüksek olduğunu, Allah yanında ne derece makbul olduklarını, ne kadar kıymetli olduklarını, insanlığa ne kadar faydalı olduklarını ancak Allah bilir, kimse bilemez. Hatta zahiren bile âlime benzemeyenler, âlim sûretinde olmuyanlarda çoktur. İnsanlar bâtını göremezler. Meselâ, Peygamber ( ﷺ )'ın bâtınını kâfirler görmüş olsalardı, hepsi imana gelirlerdi. Fakat sadece onun zahirini, sahabilerine benzeyen dış görünüşünü gördükleri için, imana gelmemişlerdi. Rabbû'l-âlemîn hidayet nasip edeceği kimseler için, evliyaların gerçek yönlerinden bir nebze gösterir. Evliyaların gerçek yönlerinden birazcık görebilenler hemen hidayete gelirler. Fakat gerçek yönlerini göremiyenlerin gözünde ise sadece bir molla hüviyetindedirler veya bir cahil kimse gibidirler. Allah dostları, Allah'ın müsaadesi olmadığı için gerçek yüzlerini kimseye göstermezler. Şayet göstermiş olsalardı, çok kimse hidayete gelirdi. Fakat göstermezler, ellerinde bir şey yoktur. Rabbû'l-âlemîn'in müsadesi olduğu nispette halka faydaları dokunur. Hidayet ancak Rabbû'l-âlemîn elindedir. Peygamberin elinde bile bir şey yoktur. Allah'ın muradı olduğu kimseler için hidayet verilir. Eğer Allah'ın muradı yoksa, Peygamber bile bir şey yapamaz. Hepsi Allah'ın elindedir. Evliyaların da elinde bir şey yoktur. Onlar ancak Rabbû'l-âlemîn'in hidayet vermeyi murad ettikleri kimselerin hidayetletine vasıta olur. Rabbû'l-âlemin'in istemediği kimseler için yapacakları bir şey yoktur.