Dini kurumuş olduğu halde inançları boğulmuş olan o millete yazık!
Yazık o millete ki dokumadığı şeyi giyer, ekip biçmediğini yer, hasat etmediği tohumun ekmeğiyle beslenir, kendi cenderesinden çekmediği bir şaraptan içer.
Yazık o millete ki, zorbayı bir kahraman gibi alkışlar ve gösterişli Fatih’i hayırsever sanır.
Yazık o millete ki
rüyasında küçümsediği tutkuya uyanıkken boyun eğer.
Yazık o millete ki, sesini sadece cenaze törenlerinde yükseltir, sadece yakınlar arasında kibirlenir ve sadece boynu kılıçla kütük arasındayken baş kaldırır.
Yazı o millete ki, devlet adamı bir tilki, filozofu bir hokkabaz, sanatı yamama ve taklit sanatıdır.
Yazık o millete ki, yeni hükümdarını borazan sesleriyle karşılar ve bir sonraki hükümdarını da borazanlarla karşılamak için, onu yuhalayarak uğurlar.
Güçlü adamları henüz beşikte iken, bilgileri yıllarca susturulan o millete yazık!
Ve her parçası kendini bir millet sanan, o bölünmüş millete yazık.