"Her şey birbirine karışmıştı. Yaşadıklarının bir düş olduğunu hissetti yalnızca; mutluluk ya da mutsuzluk, insanlar ya da yalnızlık, geçmiş ya da gelecek bir düştü."
Sayfa 63 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Çev: (Regaip Minareci)
Fakat neyi anlatabilirdim, kime anlatabilirdim? İnsan neyi anlatabilir? İnsan insana hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbirleriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
Sonra yavaş yavaş mantığım değişti. Hatta dünyaya bakışım, eşyayı görüşüm, insanları anlayışım değişti. Bunlar bir günde olmadı. Hatta çok güçlükle ve adım adım oldu. Hatta çok defa bana rağmen oldu. Fakat oldu.
Evet, inancıma göre, müslüman, inanmış kişi, daima çağdaş olmalı. Ama neyle çağdaş olmalı? Başkalarıyla çağdaş olmak değil burada bahsettiğimiz çağdaşlık. Kendi kendisiyle çağdaş olmalı. İdeal İslamla çağdaş olmaya çalışmalı sürekli olarak.
Geçmişteki büyük islam yaşantısına hayran olmakla yetinmemeli. O yaşantıyı bugün de gerçekleitirmeyi bir görev bilmeli.
Maddeden, tabiattan getirilip ruha ekilmek istenen umutsuzluk karamuklarının tohumlarını ayırmaktır bu amnetü. İnkar ve red, yıkıntı ve çöküş, düşüş ve devriliş tohumlarını oluş, ilerleyiş, yüceliş gibi olumlu tohum ve başakların içinden ayıklayıştır.
Bütün varlığımı tuhaf bir kaos sarsmaya başladı. Ama bu ruhsal zorlama beni tümüyle bozamazdı, bozacak kadar güçlü değildi. Aşırı hayalperesttim ve bu beni kurtardı.