İnsanların işkence gördüğü, öldürüldüğü, nezaretlerin ve cezaevlerinin dolup taştığı, gazetelerde hakikatlerin üstünün örtülerek yalan haberlerle durumun kotarılmaya çalışıldığı, muktedirin uygun gördüğü bir hayat ne kadar hür olabilirdi ki?
Gülümse, bahar olsun can evimin kışları
Ağlama; has bahçenin çiçekleri soluyor
Süzülürken, yüzüne vuran göz yaşları
Bende zehir damlası, sende zerrin oluyor
Şimdi her şey bir kalbin derdine pervanedir
Özüne gurbet olan bilemez can vereni
Görebilseydi güneş, sarı bir yaprak gibi
Düşüp avuçlarına sorardı: Ölüm nedir
Hangi rüya çaresiz, hangi mazmun yaralı
Neden bir muammaya beni kurban eyledin
Senin o nehir kokan dergâhına varalı
Hep o mağrur denizin şarkısını söyledin
Kaderim yalpalayan yıldızların altında, tenha bir sokak.
Toplu mezarlar gibi ruhum.
Delirmiş zamanın putu olmuştu sözde hürriyet,
Benim için ise esaret.