Bir mevzûda ihtiyaçlar had safhaya ulaşır da, bunlar gerçek vâsıtalar ile karşılanamaz ise -tabiî bir sûrette- ikaame kaanunları cereyân etmeye başlar. (Sayfa 19) -Bu yönden cemiyetimiz öylesine bir başıboşluk içindedir ki, düne kadar tam îslâm’ ın karşısında bulunan bir kimse, artık hidâyete erdiğini iddia ederek aramıza gelse, onun samimiyetini kontrol için en küçük bir tecrübe devresine ihtiyaç hissedilmeden hemen mürebbî tavrı almasına bile zemin alabildiğine müsâiddir.
Filhakika her zaman ve mekânda bir çok mürebbîler dâima mevcûd olagelmiştir. Bir kere Cenâb-ı Hak “Rabb” ism-i şerifiyle de tesbit ve ifade edilmiş olduğu üzere, en büyük mürebbîdir.
Hakîkaten genç adam, tâbir caizse bir nevî yoğrulmuş yaş beton gibidir. Hangi kalıba sokulursa onun şekline göre donup şekillenir. Bu demektir ki, hayatı yönlendirmekte en ehemmiyetli safha gençliktir.
Nasihate muhatap olmak pek çok kimsenin hoşuna gitmez. Çünkü meşhur tâbiriyle “akıllar nazar almaz!..” Bu husus, herkesin kendi aklını beğenmesinden neş’et eder.
Lisan bilgileri iki yüz kelimeye indirilmiş, hayat denizinde dümensiz bir gemi gibi yalpalayan “diplomalı câhiller” ordusu, düşünen beyinlere dehşetli bir ızdırap vermektedir.
Bu hâtıraları okuyanlar eğer millet namına bir hareket yapacaklarsa, bilsinler ki; büyük kalabalıklar korkak ve menfaatperesttirler. Bundan dolayı daima kuvvetten yana olurlar.
İdealist insanlar ise, orkide çiçekleri gibi nâdirdirler. Halk galibin arkasındadır!. Çünkü pek az istisnası ile kuvvete perestij eder!.
Tecelli-i ilâhiyede nöbet değişikliği olmuş, «kahır» küffara, şirk-i hafideki gafillere, «lülûf» ise, müminlere teveccüh etmiştir. Bu yüzden küfre tâviz, artık dünya plânında da gadab-ı ilâhiyeyi davet eder.